3 Ocak 2014 Cuma

İKİNCİ KISIM - ALTINCI BÖLÜM - YALIN EMEK VE BİLEŞİK EMEK

Bay Dühring, Marks'ın iktisadi yapıtında bir ortaokul öğrencisine layık, ve aynı zamanda genel bir tehlike olan bir sosyalist sapmaya da gebe, tamamen kaba bir martaval bulur. Marksist değer teorisi, "emeğin bütün değerlerin nedeni ve emek-zamanının da bunların ölçüsü olduğu yolunda bayağı bir öğretiden ... başka bir .şey değil[dir]. Ne var ki, bu öğreti, vasıflı denilen emeğin diferansiyel değerini düşünme biçimi üzerine hiç bir açıklık getirmez. ... Gerçi bizim teorimize göre de, iktisadi nesnelerin doğal maliyet giderlerini, ve böylece mutlak değerini sadece kullanılan emek-zamanı ölçülebilir; ama bunun için, herkesin emek-zamanı a priori tamamen eşit olarak değerlendirilecek, ve en nitelikli üretimlerde, bireyin tek başına çalışmasına ek olarak, başka kişilerin ... diyelim kullanılan aletin çalışmasının da işe karıştığına dikkat etmek yetecektir. Öyleyse, belli bir insanın emeği, bay Marks'ın bulanık bir biçimde düşündüğü gibi, onda, deyim yerindeyse, daha çok yoğun ortalama emek-zamanı bulunduğu için, bir başka insanın emeğinden daha çok değer taşımaz; gerçekte, her emek-zamanı, istisnasız ve ilke olarak, yani ilkin bir ortalama alınması gerekmeksizin, tamamen eşdeğerdedir, ve sadece, her tamamlanmiş ürün için olduğu gibi bir kişi tarafından yapılmış çalışma için de, görünüşte sadece kişisel olan bir emek-zamanının kullanılışında saklı olabilecek başkasının emek-zamanı miktarının gözden kaçırılmaması gerekir. Başkasının emek-zamanı olmaksızın özel verimlilik özellik ve olanağını elde edemeyecek olan şeyin bir üretim aleti, ya da el, hatta kafa olması o kadar önemli değil, teorinin tam geçerliliği bakımından bunun hiç bir etkisi yoktur. Eğer değer üzerindeki saçmalamalarında, bay Marks, nitelikli bir emek-zamani düşü saplantısından kurtulmasını başaramıyorsa, bunun nedeni, niteliksiz işçinin emek-zamanı ile mimarın emek-zamanına tamamen eşit iktisadi değer tanımanın kendisine zorunlu olarak doğaya aykırı göründüğü kültürlü sınıfların geleneksel düşünce biçimi ile doğruya varmaktan alıkonulmuş bulunmasıdır." 

Marks'ın, bay Dühring'in bu, "zorlu öfke"sine neden olan parçası çok kısa. Marks, metaların değerini neyin belirlediğini irdeler ve: içerdikleri insan emeği, yanıtını verir. İnsan emeği, diye devam eder, "sıradan her insanın, özel bir gelişme sözkonusu olmaksızın, beden organizmasında sahip bulunduğu yalın bir güç harcamasıdır. ... Karmaşık (nitelikli) emek, yalın emeğin bir üssünden, ya da daha doğrusu belli bir nicelikte bir karmaşık emeğin daha büyük bir nicelikte bir yalın emeğe karşılık düşücek biçimde, çoğaltılmış yalın emekten başka bir şey değildir. Deney, bu indirgemenin sürekli olarak yapıldığını göstermektedir. Bir meta, en karmaşık bir emeğin ürünü olsa bile, değeri onu herhangi bir oranda, gerçeklikte belli bir niceliğinden başka bir şey temsil etmediği yalın bir emek ürününe indirger. Çeşitli emek türlerinin kendi ölçü birimleri olarak yalın emeğe kendilerine göre indirgendikleri çeşitli oranlar, toplumda üreticilerin haberi olmadan kurulur ve onlara geleneksel anlaşmalar olarak görünürler." [19*] 

Marks'ta, burada sözkonusu olan şey, yalnızca, başlamak için, metaların, yani özel üreticilerden bileşen bir toplum içinde, bu özel üreticiler tarafından, kendi hesaplarına üretilmiş ve birbirleri ile değiştirilmiş bulunan nesnelerin değerini belirlemektir. Öyleyse burada sözkonusu olan şey, hiç bir zaman, kendini gösterdiği yerler nereleri olursa olsun, "mutlak değer" değil, ama belirli bir toplumda geçerliği olan değerdir. Bu değer, bu belirli tarihsel görünüş içinde, çeşitli metalarda cisimleşen insan emeği tarafından yaratılmış ve ölçülmüş olarak, ve bu insan emeği de, yalın emek-gücü harcaması olarak ortaya çıkar. Ama emek, her zaman, sadece arı bir yalın insan emek-gücü harcaması değildir; pek çok emek türü, az ya da çok güçlükle, az ya da çok zamanda, az ya da çok gider karşılığı edinilmiş çeşitli yetenek ve bilgilerin kullanılmasını içerir. Bu bileşik emek türleri, yalın emek ile, sadece yalın emek-gücü harcaması ile aynı zamanda aynı tecimsel değeri mi üretir? Elbette hayır. Karmaşık emeğin bir saatlik ürünü, basit emeğin bir saatlik ürünü ile karşılaştırılırsa, ondan iki ya da üç kat daha yüksek değerde bir metadır. Karmaşık emek ürünlerinin değeri, bu karşılaştırma sayesinde belirli yalın emek miktarları olarak ifade edilir; ama karmaşık emeğin bu indirgenmesi, üreticilerin bilgisi dışında oluşan toplumsal bir süreç aracıyla, burada, değer teorisinin bu açıklamasında ancak saptayabildiğimiz, ama henüz açıklayamadığımız bir işlem aracıyla yapılır. 

Marks'ın burada saptadığı şey, bugünkü kapitalist toplumda her gün gözlerimiz önünde oluşan bu yalın olgudur. Bu olgu öylesine sözgötürmez bir şeydir ki, bay Dühring bile ne Dersler'inde, ne de İktisat Tarihi'nde buna karşı çıkma cüretini gösterir; ve Marks'ın bu olguyu sunuşu öylesine yalın ve öylesine açıktır ki, herhalde, bay Dühring dışında hiç kimse bu sunuşun "bize hiç bir açıklık getirmediği"ni ileri süremeyecektir. bay Dühring, kendine özgü o açıklıktan tam yoksunluk sayesinde, irdelenmesi başlangıçta Marks'ı uğraştıran tek şey olan meta değerini, karanlığı daha da koyulaştırmaktan başka hiç bir şeye yaramayan "doğal maliyet giderleri", hatta bildiğimize göre şimdiye kadar ekonami politikte hiç bir yerde geçerliği olmayan "mutlak değer" yerine alır. Ama bay Dühring "doğal maliyet giderleri"nden ne anlarsa anlasın, ve o beş tür değerinden mutlak değeri temsil etme onuruna sahip bulunanı hangisi olursa olsun, Marks'ta bunlardan hiç birinin değil, ama sadece meta değerinin sözkonusu edildiği; ve Kapital'in değere ayrılmış bulunan kısmında, Marks'ın bu meta değeri teorisine öbür toplum biçimlerine ve hangi dereceye kadar uygulanabilir olarak bakıp bakmadığını bilme sorunu üzerine en küçük bir bilgi bulunmadığı kesindir. 

Bay Dühring devam eder: 

Öyleyse, belli bir insanın emeği, bay Marks'ın bulanık bir biçimde düşündüğü gibi, onda, deyim yerindeyse, daha çok yoğun ortalama emek-zamanı bulunduğu için, bir başka insanın emeğinden daha çok değer taşımaz; gerçekte, her emek-zamanı, istisnasız ve ilke olarak, yani ilkin bir ortalama alınması gerekmeksizin, tamamen eşdeğerdedir. 

Yazgının onu bir fabrikatör yapmamış olması ve böylece onu metaların değerini, kendisini kesenkes götürecek bu yeni kurala göre saptama güçlüğünden esirgemiş olması bay Dühring için bir talihtir. Ama nedir? Şimdi bir fabrikatörler toplumunda mı bulunuyoruz? Hiç de değil. bay Dühring, "doğal maliyet giderleri" ve mutlak değer ile, bize, sömürücülerin bugünkü kötü dünyası dışına, gelecekteki kendi öz iktisadi komününe, göksel ve arı eşitlik ve adalet çağına bir sıçrama yaptırmış, gerçek bir cambazlık taklası attırmış bulunuyor; öyleyse bizim de, hatta bu iş mevsimsiz de olsa, bu yeni dünyayı burada biraz incelememiz gerek. 

Gerçi bay Dühring'in teorisine göre, hatta iktisadi komünde bile, iktisadi nesnelerin değerini sadece kullanılan emek-zamanı ölçebilir, ama orada herkesin emek-zamanını a priori tamamen eşit olarak değerlendirmek gerekecektir; bütün emek-zamanları, istisnasız ve ilke olarak, ve ilkin bir ortalama alınmasına gerek kalmaksızın, tamamen eşdeğerdedir. Şimdi bu radikal eşitçi sosyalizmden, Marks'ın, belli bir adamın emek-zamanının, içinde daha çok ortalama emek-zamanı yoğunlaştığı için, başka birinin emek-zamanından daha çok değer taşıdığı yolundaki, onun niteliksiz işçinin emek-zamanı ile mimarın emek-zamanını iktisadi açıdan tamamen eşdeğerli tanımasının, kendisine ister istemez doğaya aykırı göründüğü kültürlü sınıfların düşünme biçimi tarafından hapsedildiği bulanık fikrine yaklaşılsın! 

Ne yazık ki, Marks, Kapital'in yukarıda sözü edilen parçasına şu küçük notu ekler- 

Okur burada, işçinin belirli bir işgünü için aldığı ücretin ya da değerin değil, bu işgününün gerçekleştiği metaın değerinin sözkonusu edildiğine dikkat etmelidir.[20*] 

Burada, Dühringciği içine doğmuş gibi görünen Marks, yukardaki tezlerinin hatta bugünkü toplumda bileşik emek karşılığı ödenecek ücret için bile kullanılmasını kendiliğinden engeller. Ve eğer bay Dühring, bu işi, Marks'a karşın yapmakla yetinmeyerek, bu tezleri, Marks'ın sosyalist örgütlenmeli toplumda yaşama araçlarının bölüşümünü kendilerine göre düzenlemek istediği ilkeler olarak gösterirse, işte bu, çarpıtmacılıkta dengini ancak şantaj edebiyatinda bulan bir küstahlık olur. 

Bununla birlikte, eşdeğerlilik öğretisini biraz daha yakından inceleyelim. Bütün emek-zamanları, niteliksiz işçinin emek-zamanı ile mimarın emek-zamanı tamamen eşittir. Öyleyse, emek-zamanının, ve bunun sonucu, emeğin kendisinin bir değeri var. Ama emek, bütün değerlerin üreticisidir. Varolan doğal ürünlere iktisadi anlamda bir değeri ancak emek verir. Değerin kendisi, bir şey içinde nesneleşmiş toplumsal bakımdan gerekli insan emeğinin ifadesinden başka bir şey değildir. Öyleyse emeğin değeri olamaz. Bir emek değerinden sözetme ve bu değeri belirlemek istemenin, değerin değerinden sözetme, ya da ağırlığı, ağır bir cisimle değil, ama ağırlığın kendisi ile belirlemek istemekten daha çok bir anlamı yoktur. bay Dühring, Owen, Saint-Simon ve Fourier gibi adamları, onları toplumsal simyagerler olarak nitelendirerek, defterden siliverir. Emek-zamanının, yani emeğin değeri üzerinde geviş getirerek, kendisinin gerçek simyagerlerin çok altında olduğunu tanıtlar. bay Dühring'in, Marks'a, sanki emek-zamanının, yani emeğin bir değeri varmış gibi, belli bir adamın emek-zamanının bir başkasının emek-zamanından daha değerli olduğunu ne kadar büyük bir gözüpeklikle ileri sürdürttüğü şimdi ölçülsün. Emeğin değeri olamayacağını ilk olarak açıklamış, ve bunu ilk olarak tanıtlamış bulunan Marks'a bunu söyletmek! 

İnsan emek-gücünü meta durumundan kurtarmak isteyen sosyalizm bakımından, emeğin değeri olmadiğını ve olamayacağını anlamak büyük bir önem taşır. bay Dühring'in yaşama araçlarının gelecekteki bölüşümünü bir çeşit yüksek ücret olarak düzenleme yolunda ilkel işçi sosyalizminden kalıt aldığı bütün girişimleri, işte bu anlayış yıkar. Bölüşümün, salt iktisadi kaygılarla belirleneceği kadarıyla, üretim çıkarı tarafından düzenleneceği, ve üretimin en çok toplumun bütün üyelerine, yeteneklerini en yüksek evrensellik ile geliştirme, koruma ve uygulama olanakları sağlayan bir bölüşüm biçimi aracıyla özendirileceği fikri gene bu anlayıştan kaynaklanır. bay Dühring'in kalıt olarak almış bulunduğu düşünce biçimi için, bir gün artık ne meslekten niteliksiz işçi, ne de meslekten mimar olacağına, ve bir yarım saat boyunca mimar olarak yönerge verecek adamın, mimarlik faaliyetine yeniden başvuruluncaya kadar, bir süre de elarabası süreceğine inanmak, zorunlu olarak bir yaradılış aykırılığıdır. Meslekten niteliksiz işçileri ölmezleştiren sosyalizm ne güzel bir sosyalizmdir! 

Eğer emek-zamanının eşdeğerliliği, her işçi, eşit emek-zamanları içinde, önce bir ortalama alınmasına gerek olmaksızın, eşit değerler üretir anlamına gelecekse, bu, açıkça yanlıştır. İki işçi de, aynı işkolundan da olsalar, bir saatlik emek-zamanının değer ürünü, emek yogunluğu ve ustalık derecesine göre, her zaman farklı olacaktır; sadece Dühring gibi kimseler için bir terslik olan bu tersliğe, hiç değilse bizim gökselcismimizin üzerinde, çare bulabilecek bir iktisadi komün yoktur. Peki herkesin ve her bireyin bütün o emek eşdeğerliliğinden geriye ne kalır? bay Dühring'in, değerin, emek tarafından belirlenmesi ile ücret tarafından belirlenmesi arasında ayrım yapmaktaki yeteneksizliği dışında hiçbir ekonomik temeli olmayan övüngen söz ebeliğinden başka hiç bir şey, — yeni iktisadi komünün temel yasası olan şu eşit emek-zamanına eşit ücret karakuşi hükmünden başka hiç bir şey! Fransa'nın eski komünist işçileri ile Weitling, kendi ücret eşitliklerini doğrulamak için gene de çok daha iyi kanıtlar veriyorlardı. 

Peki bütün o bileşik emeğe daha yüksek ücret ödenmesi önemli sorunu nasıl çözümlenir? Özel üreticiler toplumunda, nitelikli işçinin yetişme giderlerini özel kişiler ya da aileleri yüklenirler; öyleyse nitelikli emek-gücünün daha yüksek fiyatı önce özel kişilere ödenir, usta köle daha pahalıya satılır, usta işçiye daha yüksek ücret ödenir. Sosyalist örgütlenmeli toplumda, bu giderleri toplum yüklenir. Öyleyse meyveler, bir kez üretildikten sonra, bileşik emeğin daha büyük değerleri, toplumundur. İşçinin kendisinin ek bir hakkı yoktur. Ve, bu arada, bu kıssadan alınacak hisse bir de şudur ki, işçinin "emeğinin tam ürünü"ne[21*] olan hakkı, buna gösterilen rağbet ne olursa olsun, hiç bir zaman ufak-tefek pürüzler olmaksızın ileri sürülemez. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.