3 Ocak 2014 Cuma

İKİNCİ KISIM - ONUNCU BÖLÜM - ELEŞTİREL TARİH ÜZERİNE

[40*]

Bitirmek için Ekonomi Politiğin Eleştirel Tarihi üzerine, bay Dühring'in kendi deyimiyle "benzeri hiç görülmemiş" olan "bu girişim"i üzerine de bir göz atalım. Belki bize o denli söz verilmiş bulunan en kesin bilimin o son sözünü burada bulacağız. [41*] 

Bay Dühring ekonomik öğretinin "son derece yeni bir olay" olduğu yolundaki buluşuna çok büyük bir önem verir (s. 12). 

Gerçekte Marks'ın Kapital'inde şöyle denir: "Ekonomi politik" "Manüfaktür dönemi sırasında ilk kez bir bilim olarak ortaya çıkar"[42*] ve Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı'da, sayfa 29, şu okunur: "Klasik ekonomi politik ... İngiltere'de Petty, Fransa'da Boisguillebert ile başlar ve İngiltere'de Ricardo, Fransa'da Sismondi ile sona erer."[43*] 

Bay Dühring kendisine öğütlenen bu yolu izler, şu farkla ki ona göre yüksek iktisat, ancak burjuva bilimin klasik döneminin sona ermesinden sonra dünyaya getirdiği içler acısı düşüklerle başlar.[44*] Buna karşılık, girişimin sonunda çok haklı olarak şöyle övünür: 

Ama eğer bu girişim dıştan algılanabilir özelliklerinde ve yarı-modern içeriğinde henüz hiç görülmemiş bir şeyse, iç eleştirel bakış açıları ve genel konumu bakımından daha da çok benim öz malımdır (s.9). 
Gerçekten, dış ve iç, iki yönden kendi "girişim"inin (bu sınai deyim kötü seçilmemiş) reklamını şöyle yapabilirdi: Biricik ve özgülüğü.[45*] 

Ekonomi politik, tarihte ortaya çıktığı biçimiyle, gerçekte kapitalist üretim dönemi iktisadının bilimsel bilgisinden başka bir şey olmadığı için, bu dönemle ilgili tezler ve teoremler, örneğin eski Yunan toplumu yazarlarında kendilerini ancak meta üretimi, ticaret, para, faiz getiren sermaye vb. gibi bazı olaylar her iki toplumda da ortak olduğu ölçüde gösterebilirler. Yunanlılar, bu alanda durum elverdiği ölçüde yapmış bulundukları çalışmalarda, bütün öteki alanlarda gösterdikleri aynı dehayı, aynı özgünlüğü gösterirler. Bu nedenle onların sezgileri, tarihsel olarak modern bilimin teorik hareket noktalarını oluşturur. Şimdi tarihçi bay Dühring'i dinleyelim: 

Böylece bilimsel iktisat teorisi, konusunda, doğrusunu söylemek gerekirse ilkçağda gösterecek olumlu hiçbir şey [!] bulamayız ve tamamen bilim düşmanı olan ortaçağ, [buna, hiçbir şey belirtmemeye!] çok daha az vesile verir. Bununla birlikte, derin bilgi görüşünü böbürlenme ile sergileyen gösteriş ... modern bilimin arı niteliğini bozduğu için, hiç değilse birkaç örnek üzerine dikkati çekmek gerek. 

Ve o zaman bay Dühring, "derin bilgi görünüşünden" gerçekten yoksun bir eleştiriden örnekler verir.[46*] 

Aristoteles'in, "her malın, hem ayağa giyilebilen hem de başka bir şeyle değişilebilen bir sandal gibi, biri şey olarak o mala özgü olan ve öteki öyle olmayan ikili bir kullanımı vardır; bunların her ikisi de sandalın kullanım biçimleridir, çünkü sandalı kendinde olmayan bir şeyle, para ya da yiyecekle değişen kimse bile, sandalı sandal olarak kullanır; ama onun doğal kullanım biçimine göre değil, çünkü sandal onda değişim nedeniyle bulunmaz"[47*] yolundaki tezi, bay Dühring'e göre yalnızca "çok kabaca ve bilgiççe dile getirilmiş" olmakla kalmaz; ama bu tezde "kullanım-değeri ile değişim-değeri arasında bir ayrım" bulanlar kendilerini ayrıca "hemen şu son zamanlarda" ve "en ileri sistem çerçevesinde", elbette bay Dühring'in sistemi çerçevesinde, kullanım-değeri ile değişim-değerinin hükümden düştüğünü unutma "düşlem"ine de kaptırmış olurlar. 

Platon'un devlet üzerine yapıtlarında da ekonomik işbölümünün modern bölümü bulunmak istendi. 

Bu tümce kuşkusuz Kapital'in üçüncü baskısının, Bölüm XII, 5, s. 369'daki parçasıyla ilgili; ne var ki orada, klasik ilkçağın işbölümü üzerindeki düşüncesi, tersine, modern düşünce ile "en sert karşıtlık oluşturan" bir düşünce olarak gösterilir.[48*] — Güç beğenir bir dudak bükme, işte Platon'un (Yunanlılar bakımından devlet ile aynı şey demek olan) kentin doğal temeli olarak işbölümü üzerindeki zamanı için dahice açıklamasının[49*] bay Dühring tarafından değimli görüldüğü tek şey ve o da Platon'un "pazarın belirli bir genişliğinin, meslek türlerinin daha ileri derecede dallanıp budaklanması ve özel işlemlerin teknik ayrışması karşısına çıkardığı sınır"ın sözünü etmemesi nedeniyle —ama Yunanli Ksenefon bu işi yaptı[50*] , bay Dühring!— "Yalnızca ve yalnızca bu sınır kavramı, başka türlü bilimsel olarak nitelendirilemeyecek fikrin, sayesinde önemli bir ekonomik doğruluk durumuna dönüşüğü bilgidir." 

Bay Dühring tarafından öylesine küçümsenen "profesör" Roscher, o işbölümü fikrinin "bilimsel" duruma gelmesi için zorunlu "sınır"ı çizmiş[51*] ve bu nedenle bay Dühring işbölümü yasasının keşfini, kesin olarak Adam Smith'e maletmiştir. Meta üretiminin egemen üretim biçimi olduğu bir toplumda, "pazar" —bir kez olsun bay Dühring'in gösterişi ile söylemek gerekirse— "iş adamları" arasında çok tanınmış bir "sınır" olmuştur. Ama, kapitalist işbölümünü yaratan şeyin pazar değil, tersine, pazarı yaratan şeyin daha önceki toplumsal bağların ayrışması ve bundan doğan işbölümü olduğunu görmek için, "görenekçi bilgi ve içgüdü"den daha çok şey gerek. (Bkz: Kapital, 1, Bölüm XXIV, 5, sanayi sermayesi için içpazarın kurulması.)[52*] 

Paranın rolü her zaman ekonomik düşüncelerin en önemli uyarıcısı olmak olmuştur [!]. Ama bir Aristoteles bu rol üzerine ne biliyordu? Açıktır ki para aracıyla değişimin, ilkel doğal değişimi izlemiş olmasından başka hiçbir şey. 

Ama eğer "bir" Aristoteles paranın, biri içinde yalın dolaşım aracı olarak hareket ettiği, öteki içinde para-sermaye işini gördüğü iki ayrı dolaşım biçimini rahat rahat bulursa, böyle yapmakla bay Dühring'e göre "ahlaksal bir antipati"den başka bir şey dışavurmaz.[53*] Eğer hatta "bir" Aristoteles parayı kendi değer-ölçüsü rolü içinde çözümlemeye kalkma cüretini gösterir ve para teorisi bakımından öylesine önemli olan bu sorunu doğru bir biçimde koyarsa,[54*] "bir" Dühring ve çok haklı iç nedenlerle, bu yasaklanmış cüret üzerine tek sözcük söylememeyi yeğ tutar. 

Sonal sonuç: bay Dühring'in "dikkate sunma" biçiminde yansıdığı durumu ile Yunan ilkçağı, gerçekten "tamamen basit fikirler"den (s. 25) başkasına sahip değildir ama eğer bu türlü bir "bönlük"ün (s. 19) basit ya da basit olmayan fikirlerle herhangi ortak bir yanı varsa.[55*] 

Bay Dühring'in merkantilizm üzerindeki bölümüne gelince, onu aslından, yani List'in Nationales System (Ulusal Sistem), bölüm 29: "Okul tarafından yanlış olarak merkantil sistem diye adlandırılan sınai sistem"inden okumak daha iyi olacaktır. Bay Dühring'in, burada her türlü "derin bilgi görünüşünden" ne denli büyük bir özenle kaçınmasını bildiği, başkaları arasında, aşağıdaki satırlardan görülebilir. 

List, 28. bölümde, "İtalyan iktisatçılar" bölümünde: "İtalya, ekonomi politiğin pratiğinde olduğu kadar teorisinde de bütün modern ulusların önüne geçmiştir", der ve "Napolili Antonio Serra'nın, krallığa bir altın ve gümüş bolluğu sağlamanın yolları üzerindeki yapıtını (1613), İtalya'da özel olarak ekonomi politiği konu alan ilk yapıt" olarak anar.[56*] 

Bay Dühring, bunu duraksamadan kabul eder ve bunun sonucu Serra'nin Breve Trattato'sunu "iktisadın modern tarih-öncesinin girişinde bir çeşit yazıt olarak" değerlendirebilir. Gerçekten, onun Breve Trattato irdelemesi, bu "yazınsal kırıtkanlık" ile sınırlanır. Ne yazık ki aslında işler başka türlü olmuştur: 1609'da, yani Breve Trattato'dan dört yıl önce, Thomas Mun'un A Discourse of Trade'i vb. yayınlanıyordu. Daha ilk baskısında bu yapıt, İngiltere'de o zaman hâlâ devlet pratiği olarak savunulan ilkel parasal sisteme karşı yöneltiliş olma özgül anlamına sahiptir; yani merkantil sistemin, kendini doğurmuş bulunan sistem ile bilinçli ayrılışını temsil eder. Daha ilk biçimi altında bu yapıt, birçok kez yayınlandı ve yasama üzerinde dolaysız bir etkide bulundu. Yazar tarafından baştan başa gözden geçirilen ve ancak ölümünden sonra yayınlanan 1664 baskısı biçimi altında: Englands Treasure, vb., daha yüzyıl merkantilist incil olarak kaldı. Öyleyse eğer merkantilizm, "girişte bir çeşit yazıt olarak" devir yapan bir yapıta sahipse, o yapıt bu yapıttır ve işte bu nedenle de bay Dühring'in "hiyerarşik ilişkilere öylesine önem veren tarihi" için bu yapıt, kesin olarak yoktur.[57*] 

Modern ekonomi politiğin kurusucu olan Petty üzerine bay Dühring, bize onun "bol sayıda boş düşünceye, kavramların iç ve biraz da ince ayrımları bakımından [bir] duyarlık yoksunluğuna ... birçok şey bilen ama hiçbiri üzerinde biraz daha derine gitmeksizin kolayca birinden öteğine geçen [bir] kararsızlığa sahip bulunduğunu ... iktisat konusunda henüz çok kaba biçimde davrandığını [ve] karşıtlıkları, durum elverirse, ciddi düşünürü kuşkusuz eğlendirebilecek bönlüklere vardığını" bildirir. 

Dikkatini "bir Petty"den esirgememeye tenezzül ettiği zaman, "ciddi düşünür" bay Dühring için ne eşi benzeri bulunmaz bir alçakgönüllülük! Peki ona hangi dikkati gösterir? 

Petty'nin, "onda yetersiz izleri bulunan emek, hatta değer ölçüsü olarak emek-zamanı" üzerindeki tezleri, bu tümceden başka hiçbir yerde anılmaz. Yetersiz izler. Treatise on Taxes and Contributions'unda Petty, 1. baskı, 1662, metaların değer büyüklüğünün son derece açık ve doğru bir çözümlemesini verir. Buna önce aynı nicelikte emeğe malolan değerli madenler ile buğdayın eşdeğerliliği yardımıyla örneklendirerek, değerli madenlerin değeri üzerine ilk ve son "teorik" sözü söyler. Ama metaların değerlerinin eşit emek (equal labour) ile ölçüldüklerini de çok açık ve genel bir biçimde dile getirir. Bulgusunu kısmen çok karmaşık çeşitli sorunların çözümüne uygular ve yer yer, çeşitli vesilelerde ve çeşitli yazılarda, hatta ana tezi yinelemediği yerlerde bile, bundan önemli sonuçlar çıkarır. Ama daha ilk yapıtında, şunu da söyler: 

Bunun [emeğin eşitliğiyle değer biçme] değerlerin denge ve ölçülmesinin temeli olduğunu öne sürüyorum; bununla birlikte, bunun üzerine kurulan her şeyde, bunun pratik uygulanmasında, birçok çeşitlilik ve karmaşıklık olduğunu da itiraf ederim.[58*] 

Demek ki Petty, bulgusunun öneminin olduğu denli, onun ayrıntılı uygulamasındaki güçlüğün de bilincinde. Bu nedenle bazı ayrıntılı erekler için bir başka yol daha arar. Özellikle toprak ile emek arasında doğal bir eşitlik ilişkisi (a natural Par) kurmaya çalışır, öyleki değer, "ikisinden her biri içinde ve daha iyisi, ayrı ayrı her ikisi içinde" istenildiği gibi dışavurulabilsin. Bu yanılgı bile dahice bir şeydir. 

Petty'nin değer teorisi üzerine bay Dühring, şu derin düşünceyi ileri sürer: 

Eğer daha derin bir biçimde düşünmüş olsaydı, önceden anımsatmış bulunduğumuz karşıt bir anlayışın izlerine başka yerde raslamak kesinlikle olanaklı olmazdı; yani: "izler"in... "yetersiz" oldukları bir yana bırakılırsa, "önceden" hiçbir şey anılmamıştır. Bay Dühring'in okuru, önceden de sonradan da üzerinde hiç durmadığı işin özü üzerinde "önceden" bilgi sahibi edildiğine "sonradan" inandırmak için, kof bir tümce yardımıyla, bir şeye "önceden" anıştırmada bulunma yolundaki o çok belirtili davranışı, burada kendini açıkça gösteriyor. 

Adam Smith'te değer kavramı üzerine "karşıt anlayışların" yalnızca "izleri"ni ve değer üzerine açıkça karşıt yalnızca iki görüş değil ama üç, hatta hepsini sayarsak rahatça yanyana gelip çaprazlaşan dört görüş buluruz. Ama zorunlu olarak elyordamıyla ilerleyen, çeşitli denemeler yapan, daha yeni yeni biçimlenmeye başlayan bir fikirler karmaşası ile savaşan ekonomi politiğin kurucusunda çok doğal görünen şey, birbuçuk yüzyıllık araştırmaları, sonuçlan kısmen kitaplardan ortak bilince geçtikten sonra seçerek özetleyen bir yazarda tuhaf görünebilir. Ve büyük şeylerden küçük şeylere inmek gerekirse, görmüş bulunduğumuz gibi, bay Dühring'in kendisi de bize beş ayrı çeşit değer ve onlarla birlikte bir o denli karşıt anlayış sunar. Kuşkusuz, "eğer o da daha derin bir biçimde düşünmüş olsaydı", okurlarını Petty'nin son derece açık değer anlayışından en büyük karııklık içine atmak için onca güçlüğe katlanmazdı.[59*] 

Petty, 1682'de yayınlanan Quantulumcumque Concerning Money adlı yapıtı ile Anatomy of Ireland'ından on yıl sonra (bu yapıt, ilk kez olarak, bay Dühring'in en orta malı okul kitaplarından kopya ettiği gibi, 1691'de değil 1672'de yayınlandı),[60*] bir tek bütün biçiminde eksiksiz bir çalışma verdi. Merkantilist anlayışın öteki yapıtlarında raslanan son izleri, bu yapıtta büsbütün yok olmuştur. Bu yapıt, hem içeriği hem de biçimi ile küçük bir başyapıttır ve işte bu nedenle de bay Dühring'de adı bile geçmez. İktisatta ortaya çıkan en deha sahibi ve en özgün araştırıcı karşısında kendi kendiyle dolu bayağı bir ukalanın paylayıcı hoşnutsuzluğunu dışavurmak ve teorik deha ışıltılarının kusursuz "belitler" olarak düzenli saflar biçiminde caka satmayı kabul etmediğini ama tersine "kaba" pratik gereçlerin, örneğin verginin derinleştirilmiş irdelemesinden dağnğk düzen fışkırdığını görmekle çarpılmaktan başka bir şey yapamaması çok doğaldır. 

Bay Dühring, "Siyasal Aritmetik"in Petty tarafından bayağı sayılama (istatistik) terimleri ile kurulması karşısında, tıpkı onun doğrudan doğruya iktisat çalışmaları karşısında davrandığı gibi davranır. Petty tarafından uygulanan yöntemlerin benzersizliği üzerine, hırçınlıkla omuz silkilir! Lavoisier'nin bile bu alanda ondan yüzyıl sonra uyguladığı gülünç yöntemler karşısında,[61*] bugünkü istatistiği Petty'nin ona ustaca vermiş bulunduğu erekten hâlâ ayıran o büyük uzaklık karşısında, bu kasıntılı üstünlük savı, şenlikten iki yüzyıl sonra, çırılçıplak bönlüğü içinde apaçık görünür. 

Petty'nin, bay Dühring'in "girişim"inde hemen hemen hiç dikkat edilmeyen en önemli fikirleri, bay Dühring'e göre zamanımızda ancak kendi bağlamları dışında sözkonusu edilerek, kendilerinde sahip olmadıkları bir önem verilen tutarsız esintiler, rasgele düşünceler ve gelişigüzel açıklamalardan başka bir şey değildirler; öyleyse bu fikirler, ekonomi politiğin gerçek tarihinde değil ama yalnızca bay Dühring'in köktenci eleştiri düzeyi ve "derine giden tarih yazma üslubu" altında bulunan modern kitaplarda bir rol oynarlar. Bay Dühring "girişim"inde, savdan sonra kanıt istemeye cüret etmekten sakınan körü körüne inanç sahibi bir okurlar çevresini gözönünde tutmuşa benzer. Bu konuya birazdan döneceğiz (Locke ve North dolayısıyla) ama önce, söz arasında, Boisguillebert ve Law üzerine bir göz atmamız gerek.[62*] 

Birinciye ilişkin olarak, bay Dühring'e özgü tek buluşu belirtelim. O, Boisguillebert ve Law arasında, kendisine değin bilinmeyen bir bağlantı bulmuştur. Gerçekten Boisguillebert meta dolaşımı içinde yerine getirdikleri normal parasal işlevlerde değerli madenlerin kredi parası ("bir kağıt parçası") ile değişilebileceklerini ileri sürer.[63*] Law, buna karşılık, bu "kağıt parçaları"nın keyfi bir "artış"ının, bir ulusun zenginliğini artıracağını düşünür. Bundan, bay Dühring için, "Boisguillebert'in deyişinin yeni bir merkantilizm yolunu kendinde barındırdığı", bir başka deyişle Law'u kendinde barındırdığı sonucu çıkar. Ve bu da şu biçimde apaçık tanıtlanır: "Önemli olan yalnızca, yalın kağıt parçalarına değerli madenlerin oynayacakları rolün tıpkısının verilmesiydi ve böylece merkantilizmin bir başkalaşımı hemen gerçekleşmiş bulunuyordu." 

Aynı biçimde, amcamın halam durumuna başkalaşımı da hemen gerçekleşebilir. Gerçi bay Dühring, işleri yoluna koymak için, şöyle ekler: "Bununla birlikte, Boisguillebert'in böyle bir niyeti yoktu." Ama o, değerli madenlerin parasal rolü üzerindeki kendi ussal anlayışını, kendisine göre değerli madenlerin bu rolde kağıt ile değiştirilebilmeleri nedeniyle, merkantilistlerin boşinana dayanan anlayışları ile değiştirme niyetini nasıl besleyebilirdi? Bununla birlikte bay Dühring, istençsiz komedyası ile şöyle devam eder: "Gene de, şurada burada yazarımızın, başarı ile gerçekten yerli yerinde bir gözlem yaptığı da itiraf edilebilir" (s.83).[64*] 

Law'a gelince bay Dühring, başarı ile ancak şu "gerçekten yerli yerinde gözlem"i yapar: 

Law'un da son temeli (yani değerli madenler temelini) hiçbir zaman tamamen ortadan kaldıramadığı ama son sınıra, yani sistemin yıkılışına, kağıt para çıkarılmasına değin götürdüğü görülür. (s.94.) 

Gerçeklikte, eğer yalın para işaretleri olan kağıttan kelebekler halk içinde seke seke uçuşacaklardıysa bu, değerli madenler temelini ortadan kaldırmak için değil, tersine, halkın ceplerini tamtakır devlet kasalarına boşaltmak içindi.[65*] 

Gene Petty'ye ve bay Dühring'in iktisat tarihinde ona oynattığı silik role dönmek için, önce Petty'nin hemen ardından gelenler üzerine, Locke ve North üzerine bize ne dendiğine bakalım. Locke'un Considerations on Lowering of Interest and Raising Of Money'si ile North'un Discourses upon Trade'i aynı yıl, 1691'de yayınlandılar.[66*] 

Onun [Locke] faiz ve para üzerine yazdıklan, merkantilizm çağında devlet yaşamı olayları konusunda geçerliliği olan düşünceler çerçevesinden çıkmaz. (s. 64.) 

—Bu "açıklama"nın okuru için, Locke'un Lowering of Interest'inin 18. yüzyılın ikinci yarısında Fransa ve İtalya'da ekonomi politik üzerine, hem de çeşitli yönlerden öylesine büyük bir etki kazanmış olmasının nedenleri herhalde çok açık olacaktır. 

Faiz oranının özgürlüğü üzerine, birçok iş adamı [Locke ile] aynı şeyi düşünüyor ve durumun evrimi de faiz oranı karşısındaki engellerin etkisiz olarak görülmesi eğilimini yaratıyordu. Bu Dudley North'un Discourses upon Trade'ini özgür değişim yönünde yazabildiği bir zamanda, faiz sınırlamalarına karşı teorik muhalefeti olağanüstü hiçbir yanı bulunmayan bir muhalefet olarak gösteren birçok şey, deyim yerindeyse havada olmalıydı. (s.64.) 

Demek ki Locke, "olağanüstü" hiçbir şey söylemeksizin faiz özgürlüğü üzerine teori kurmak için, şu ya da bu çağdaş "iş adamı"nın düşüncelerini yeni baştan düşünmek ya da zamanında, "deyim yerindeyse havada" olan şeyleri yakalamaktan başka bir şey yapmamalıydı! Ama gerçekte Petty, daha 1662'de, Treatise on Taxes and Contributions'unda, bizim tefecilik adını verdiğimiz para rantı olarak faizi (rent of money which we call usury), toprak ve bina mülkiyeti rantı (rent of land and houses) ile karşılaştırıyor ve kuşkusuz toprak rantına karşı değil ama elbette para rantına karşı yasama önlemleri aracıyla sert davranılmasını isteyen toprak sahibi karşısında, doğa yasasına karşı pozitif hukuk yasaları çıkarmanın ne denli boş ve kısır bir şey olduğunu gösteriyordu (the vanity and fruitlessness of making civil positive law against the law of nature).[67*] Bu nedenle, Quantulumcumque Concerning Money (1682)'sinde faizin yasal düzenlenişini, değerli madenler dışsatımı ya da kambiyo kurlarının düzenlenmesi denli budalaca bir şey olarak ilân eder. Aynı yapıtta, Raising of money üzerine kesin şeyler söyler (örneğin bir ons gümüşten iki kat şilin basarak yarım şiline bir şilin adını verme girişimi). 

Bu son noktada Petty, Locke ve North tarafından, düpedüz ya da pok az bir farkla kopya edilir. Ama faiz konusunda Locke, Petty'nin para faizi ile toprak rantı arasındaki paraleline bağlanır, oysa daha ileri giden North, sermaye rantı olarak (rent of stock) faizi toprak rantına ve finans lordlarını da toprak lordlarına karşı koyar. Ama Locke, Petty tarafından istenen faiz serbestliğini ancak sakınımlarla benimserken, North bu özgürlüğü kesin olarak benimser. 

Daha ince anlamda daha da zorlu bir merkantilist olan bay Dühring, kendini Dudley North'un Discourses upon Trade'inden,[68*] bu yapıtın "özgür-değişim yönünde" yazıldığı gözlemi ile kurtardığı zaman, kendi kendini geride bırakır. Bu, Harvey üzerine, onun "kan dolaşımı yönünde" yazdığını söylemek gibi bir şeydir. North'un yapıtı, öbür değimleri bir yana, iç ticarete ilişkin olduğu denli dış ticarete ilişkin olarak da hiçbir şeyin engellemediği bir mantıkla yazılmış, özgür-değişim öğretisinin tamamen klasik bir tartışmasıdır; kuşkusuz 1691'de "olağanüstü bir şey"! 

Bununla birlikte bay Dühring, bize North'un bir "tüccar", üstelik kötü bir çocuk olduğunu ve yapıtının "başan kazanamadığını" açıklar. Böyle bir yapıt, İngiltere'de koruyucu sistemin kesin utkusu zamanında, toplumun her işinde önayak olan ayak takımı gözünde "başarı" kazansın — işte bir bu eksikti! Gene de bunun böyle olması, bu yapıtın İngiltere'de hemen arkasından, hatta birkaçı 17. yüzyıl sonundan önce yayınlanan bir dizi iktisat yapıtında görülebilecek hızlı teorik etkisini engellemedi. 

Locke ve North, Petty'nin ekonomi politiğin hemen her alanında gerçekleştirdiği ilk başarıların, İngiliz ardılları tarafından birer birer nasıl yeniden ele alınıp geliştirildiklerini bize göstermişlerdir. Bu sürecin, 1691'den 1752'ye değin giden dönem içindeki izleri, kendini daha bu dönemde herhangi bir önem taşıyan tüm iktisat yapıtlarının, olumlu ya da olumsuz hareket noktası olarak Petty'yi almış olmaları yalın olgusu ile en yüzeysel gözlemciye bile zorla kabul ettirir. Bu nedenle, özgür kafalarla dolu bulunan bu dönem, ekonomi politiğin kerteli oluşmasının irdelenmesi için en önemli dönemdir. Bu dönem Kapital'de, Petty ile bu dönem yazarlarına o denli önem vermiş olmasını Marks'a bağışlanmaz bir günah olarak yükleyen "parlak üsluplu tarih yazma biçimi" tarafından, tarihten düpedüz silinmiştir. Bu tarih yazma biçimi, Locke, North, Boisguillebert ve Law'dan hemen fizyokratlara geçer ve daha sonra ekonomi politiğin gerçek tapınağının girişinde, David Hume görünür. Bay Dühring'in izniyle, kronolojik düzeni yeniden kuracak ve bunun sonucu Hume'u fizyokratların önüne koyacağız.[69*] 

Hume'un ekonomik Essay'leri[70*] 1752'de yayınlandı. Bir bütün oluşturan Of Money, Of the Balance, of Trade, Of Commerce başlıklı denemelerde Hume, adım adım ve çoğu kez yalın özençlerine değin, Jacob Vanderlint'in Money Answers All Things, Londra, 1734, kitabını izler. Bu Vanderlint, bay Dühring için ne denli bilinmez kalmış olursa olsun, 18. yüzyıl sonu, yani Adam Smith'ten sonraki dönem İngiliz iktisat yapıtlarına değin hesaba katılır. 

Vanderlint gibi Hume da parayı, yalın bir değer simgesi olarak inceler; ticaret bilançosunun bir ülke için sürekli biçimde lehte ya da aleyhte olamaması nedenlerini, hemen hemen harfi harfine Vanderlint'ten kopya eder (ve bu da önemli bir şeydir, çünkü değer simgeleri teorisini başka birçok kitaptan da alabilirdi); çeşitli ülkelerin çeşitli ekonomik konumlarına göre doğal olarak kurulan bilançolar dengesini Vanderlint gibi öğretir; özgür-değişimi Vanderlint gibi, ama biraz daha az cüret ve mantıkla öğütler. Vanderlint gibi ama onunki denli belirgin olmayan bir biçimde, gereksinmeleri üretimin motoru olarak değerlendirir. Meta fiyatları üzerinde yanlışlıkla kredi parası ve devlet tahvillerine yüklediği etkide Vanderlint'i izler; Vanderlint ile birlikte kredi parasına mahkum eder, Vanderlint gibi meta fiyatlarını emeğin fiyatına, yani ücrete bağlar; hatta para yığmanın (thésaurisation, iddihar) meta fiyatlarını düşük bir oranda tuttuğu yolundaki o delice fikri bile Vanderlint'ten kopya eder vb., vb.. 

Uzun zaman önce bay Dühring, Hume'un para teorisi konusunda başkalarının düştüğü yanılgıyı gizemli bir havayla kulağımıza fısıldamış; özellikle Hume'un, Vanderlint ve adını anacağımız bir başka yazarla daha, J. Massie ile olan gizli ilişkilerini, üstelik izin de almaksızın göstermekte sakınca görmeyen Marks'a gözkorkutucu anıştırmalarda bulunmuştu. 

İşte bu yanılgının içyüzü. Hume'un, paranın değer simgesinden başka bir şey olmadığı ve bunun sonucu öteki koşullar değişmediği sürece, meta fiyatlarının dolaşımdaki para miktarının artışından dolayı düştükleri ve azalışından dolayı yükseldikleri yolundaki gerçek para teorisine ilişkin olarak bay Dühring, dünyanın en büyük iyi niyetiyle —ve gizemine sahip bulunduğu ışıklı biçim hesaba katılarak—, öncellerinin yanlışlıkla söyledikleri şeyleri yinelemekten başka bir şey yapamaz. Hume'a gelince, sözü geçen teoriyi sunduktan sonra kendi kendine, Amerika madenlerinin bulunmasından sonra da, gene de "sanayinin, bu madenlerin sahipleri hariç, Avrupa'nın bütün uluslarında geliştiği"nin ve bunun da, "başka nedenler arasında, altın ve gümüş artışı sonucu olduğu"nun "açık" olduğu itirazında bulunur (aynı öncüllerden hareket eden Montesquieu de daha önce aynı şeyi yapmıştı).[71*] Hume bu olayı, "metaların yüksek fiyatı, altın ve gümüş artışının zorunlu sonucu olmasına karşın, gene de bu artışı hemen izlemez ama paranın tüm devlette dolaşması ve etkilerini nüfusun tüm katmanları üzerinde duyurması için belirli bir zamanın geçmesi zorunludur" diyerek açıklar. Bu aracı dönemde, paranın sanayi ve ticaret üzerinde olumlu bir etkisi vardır. Bu açıklamanın sonunda Hume, öncellerinin ve çağdaşlarının çoğundan daha dar bir biçimde de olsa, bize bunun nedenlerini söyler: 

Parayı tüm topluluktaki ilerlemesi içinde izlemek kolaydır ve o zaman onun, emeğin fiyatını yükseltmeden önce, herkesin çabasını kamçılayacağını görürüz.[72*] 

Bir başka deyişle, Hume burada değerli madenlerin değerinde bir devrimi, düpedüz bir değer düşmesini ya da aynı anlama gelmek üzere değerli madenlerin değer ölçüsünde bir devrimi betimler. Bundan, meta fiyatlarının yavaş yavaş oluşan eşitlemesinde, bu değer düşüşünün "emeğin fiyatını", yani ücretleri ancak son kertede yükselttiği; bunun işçiler zararına tüccar ve sanayicilerin kârını yükselttiği (bunu tamamen normal karşılar) ve böylece "çabayı kamçıladığı" doğru sonucunu çıkarır. Ama gerçek bilimsel soru: Değerli madenlerin, değerlerinde hiçbir düşme olmadan artan bir dışalımı meta fiyatları üzerinde etkili olur mu ve nasıl etkili olur? — bu soru, herhangi bir "değerli madenler artışı"nı onların değerden düşmeleri ile karıştıran Hume tarafından sorulmaz bile. Demek ki Hume, Marks ona neyi yüklerse tastamam onu yapar (Contribution à critique, s. 141).[73*] Geçerken bu noktaya gene döneceğiz, ama daha önce Hume'un "faiz" üzerindeki denemesine bakalım. 

Hume'un, faizin varolan para yığını ile değil ama kâr oranı ile düzenlendiği yolundaki açıkça Locke'a karşı yöneltilmiş tanıtlaması ile faiz oranının yüksek ya da düşük düzeyini belirleyen nedenler üzerindeki öteki açıklamaları, — bütün bunlar, Hume'un Essay'inden iki yıl önce, 1750'de yayınlanan bir yapıtta: An Essay on the Governinig Cause of the Natural Rate of Interest wherein the sentiments of Sir W. Petty and Mr. Locke, on that head, are considered'de daha doğru ve daha kaba bir biçimde bulunur. Bu yapıtın yazarı, birçok bakımdan çok hareketli ve o çağın İngiliz bibliyografyasından anlaşılabileceği gibi çok okunan bir yazar olan J. Massie'dir. Faiz oranı üzerine Adam Smith tarafından yapılan açıklama, Massie'ye Hume'dan daha yakındır. Massie de, Hume da, her ikisinde de bir rol oynayan "kâr"ın içyüzü üzerine ne herhangi bir şey bilir, ne de herhangi bir şey söylerler.[74*] 

Genel olarak, diye kurum satar bay Dühring, Hume üzerine yapılan değerlendirmelerde çoğu kez büyük bir taraf kayırıcılığı ile davranılmış ve hiç de onun olmayan fikirler ona maledilmiştir. 

Ve bu "davranış"ın birçok çarpıcı örneğini bize bay Dühring'in kendisi verir.[75*] 

Böylece, örneğin Hume'un faiz üzerindeki Essay'i şu sözlerle başlar: 

Her ne denli ben bunun nedeninin, genel olarak kabul edilen nedenden bambaşka olduğunu sanıyorsam da, düşük faiz oranından başka hiçbir şey, hem de haklı olarak, bir halkın gönenç durumunun en güvenilir belirtisi olarak görülmemektedir.[76*] 

Yani daha ilk tümecde Hume, faiz oranının düşüklüğünün bir halkın gönençli durumunun en güvenilir belirtisi olduğu kanısını, zamanında orta malı durumuna gelmiş bulunan beylik bir düşünce olarak anar. Ve gerçekten bu "fikir" herkesçe bilinen bir fikir durumuna gelmek için, Child'dan sonra tam yüz yıl geçirmiştir. Buna karşılık: 

[Hume'un] faiz oranı üzerindeki düşüncelerinde, özsel olarak faiz oranının, durumun [hangi durumun?] gerçek barometresi olduğu ve düşüklüğünün bir halkın gönencinin hemen hemen şaşmaz bir belirtisi bulunduğu fikrini vurgulamak gerekir. (s. 130). 

Böyle konuşan taraf kayırıcı ve suçlu "kişi" kim? Bay Dühring'den başkası değil.[77*] 

Öte yandan eleştirel tarihçimizde yapmacıksız bir şaşkınlık uyandıran şey de Hume'un, bazı başarılı fikirler konusunda, "kendini bunların sahibi olarak göstermeye bile kalkmaması"dır. İşte bay Dühring'in başına gelmeyecek bir hal. 

Hume'un her değerli maden artışını bir değer düşmesine, kendi öz değerinde, yani metaların değer ölçüsünde bir devrime eşlik eden artış ile nasıl karıştırdığını görmüştük. Bu karışıklık Hume'da kaçınılmaz bir şeydi, çünkü değerli madenlerin değer ölçüsü görevi üzerine en küçük bir fikri yoktu. Bu konuda fikri olamazdı, çünkü değer üzerine hiçbir şey bilmiyordu. Değer sözcüğü, incelemelerinde belki yalnızca bir kez görünür, o da Locke'un değerli madenlerin ancak "sanal bir değer"e sahip oldukları yolundaki yanlışını, "onlar özsel olarak saymaca bir değere sahiptir" diyerek biçimsizleştirdiği parçada.[78*] 

Burada o, yalnızca Petty'nin değil ama İngiliz çağdaşlarından çoğunun da altındadır. Petty'nin uzun zamandan beri aşmış bulunduğu bir aşama olan "tüccar"ı üretimin başta gelen iticisi olarak yüceltmeye devam ettiği zaman da aynı "gecikme"nin kanıtını verir. Hume'un incelemelerinde, "bellibaşlı ekonomik ilişkiler" ile uğraştığı yolunda bay Dühring tarafından verilen güvenceye gelince, Hume'un ekonomik çalışmalarının dar çevrenine şaşıp kalmak için, Cantillon'un Adam Smith tarafından adı anılan yapıtına (Hume'un incelemeleri gibi 1752'de, ama yazarın ölümünden yıllarca sonra yayınlanmış yapıt) bakmak yetecektir.[79*] Hume, söylenmiş bulunduğu gibi, hatta ekonomi politik alanında bile, bay Dühring'in kendisine verdiği berata karşın saygıdeğer kalır; ama bu alanda çağ açmak şöyle dursun, özgün bir araştırıcı bile değildir. Onun iktisat incelemelerinin zamanındaki aydın çevreler üzerindeki etkisi, yalnızca açıklamanın üstünlüğünden değil ama daha da çok o sıralarda serpilip gelişmekte olan sanayi ve ticaretin, başka bir deyişle o zaman İngiltere'de hızla yükselen kapitalist toplumun ilerici ve iyimser bir yüceltilmesi olmasından ileri geliyordu: Yani o toplum, bu incelemeleri "alkışlamak"tan başka bir şey yapamazdı. Yalın bir bilgi yetecek. Tam da Hume'un yaşadığı çağda, toprak sahipleri ve genel olarak zenginlerin vergi yükünü azaltmak için o çok ünlü Robert Walpole tarafından yöntemli bir biçimde kullanılan dolaylı vergiler sistemine karşı İngiliz halk yığınının ne büyük bir tutku ile savaşım verdiğini herkes bilir. Hume'un, kafasından hiç çıkarmadığı ve dolaysiz vergilerin en koyu düşmanı, toprak vergisinin en kararlı yandaşı olan yanıtçısı Vanderlint'e karşı, adını anmaksızın kalem tarttışması yaptığı Vergiler Üzerine Deneme'sinde (On Taxes) şunlar okunabilir: 

İşçinin bu vergileri [tüketim vergileri] emeğinin fiyatı artmaksızın çaba ve tasarruf ruhunu artırarak ödeyebilecek durumda olmaması için, gerçekte bunların çok ağır ve çok usdışı biçimde dağıtılmış vergiler olmaları gerekir.[80*] 

İnsan burada Robert Walpole'un da kendisini dinlediğini sanır, hele buna Kamu Kredisi Üzerine Deneme'nin, devlet alacaklılarından vergi toplamının güçlüğü konusunda şöyle dendiği parçası da eklenirse: 

Onların gelirlerindeki azalış, oktruva ya da gümrüklerin basit bir maddesi görünüşü altında gizlenemez.[81*] 

Bir İskoçyalıdan da başka türlüsü beklenemeyeceği gibi, Hume'un burjuva kârı için duyduğu hayranlık hiç de platonik bir hayranlık değildir. Kökeni yoksul bir aileye dayandığı halde, 1.000 sterlinlik bir yıllık gelir sahibi oldu ve bunu da, bir Petty sözkonusu olmadığına göre, bay Dühring şu biçimde açıklar: 

İyi bir özel tasarruf sayesinde, çok dar olanaklar temeli üzerinde, kimsenin keyfine göre yazma zorunda olmamak durumuna erişmişti. 

Bay Dühring, ayrıca: 

Hiçbir zaman partilerin, prenslerin ya da üniversitelerin etkisiyle en küçük bir ödün vermedi dediği zaman, bilindiği kadarıyla Hume'un bir "Wagener"[82*] ile hiçbir zaman ortaklaşa bir yazı işi yapmadığını ama hiç değilse whig oligarşisinin yorulmak bilmez bir yandaşı olduğunu, "Kiliseyi ve Devlet"i yücelttiğini ve bu değimine karşılık olarak, kendisine önce Paris elçiliğinde sekreterlik görevi ve daha sonra da ondan çok daha önemli ve çok daha kazançlı müsteşarlık görevi verildiğinin doğruluğunu da kuşkusuz itiraf etmek gerekir.

Siyasal bakımdan Hume, tutucu ve sıkı sıkıya kralçı kanıdaydı ve her zaman da öyle kaldı. Bundan ötürü kurulu kilise yandaşları tarafından, sapkınlıkla Gibbon denli sert bir biçimde suçlandırılmadı der, yaşlı Schlosser.[83*] 

Bu bencil Hume, bu tarih kurcalayıcısı, İngiliz keşişlerini çoluksuz çocuksuz, sadakayla bolluk içinde yaşamakla suçlar, "ama kendisinin de hiçbir zaman ne ailesi, ne karısı oldu; bu adam, devlete yapılmış herhangi bir hizmetle hiçbir zaman hak kazanmaksızın devlet gelirlerinden tıka-basa yiyen, ense kulak adamakıllı yerinde biriydi" der avam takımından o kaba Cobbet.[84*] "Yaşamın pratik davranışında, başlıca yönlerde bir Kant'ı hayli önceler", der bay Dühring. 

Ama Eleştirel Tarih'te Hume'a, bu denli abartılmış bir yer neden verilir? Yalnızca bu "ciddi ve ince düşünür", 18. yüzyıl Dühring'i olma onuruna sahip bulunduğu için. Eğer bir Hume "bütün bir bilim dalının [iktisat] kurulmasının aydınlanmış felsefenin bir yapıtı olduğunu" tanıtlamaya yarıyorsa, onun müjdeci rolü bütün bir bilim dalının zamanımız için tamamlanışını, yalnızca "aydınlanmış" durumda bulunan felsefeyi gerçeğin mutlak olarak ışık saçan felsefesi haline dönüştürmüş olan ve kendisinin tıpkı Hume'daki gibi "—Alman toprağı üzerinde şimdiye değin görülmemiş [şey]...—, dar anlamda felsefe saygısının iktisat konusundaki bilimsel çabalarla birleşmiş bulunduğu" şaşılacak adamda bulacağının en iyi güvencesini verir. 

İktisatçı olarak kuşkusuz saygıdeğer olan Hume'u, önemi geçmişte yalnızca bay Dühring'in "çağı için kesin önem taşıyan" başarıları üzerinde de öylesine direngenlikle susan o kıskançlık tarafından bilinmezlikten gelinebilmiş birinci sınıf bir iktisat yıldızı durumuna getirilecek kadar şişirilmiş görmemizin nedeni, işte bu.[85*] 

Bilindiği gibi fizyokratik okul, bize Quesnay'nin Tableau économique'i ile Şimdiye değin iktisat eleştirici ve tarihçilerinin boş yere kafa patlattıklan bir bilmece bırakmıştır. Bir ülkenin tüm zenginliğinin üretim ve dolaşımın fizyokratik anlayışını ortaya koyacak olan bu tablo, daha sonraki iktisatçilar için oldukça karanlık kaldı. Burada da bay Dühring, bizi kesin olarak aydınlatacaktır. "Üretim ve bölüşüm ilişkilerinin bu ekonomik imgesinin Quesnay'de ne anlama geleceği" der, ancak "daha önce ona özgü bulunan temel fikirler adamakıllı irdelenirse" açıklanabilir. 

Ve bu fikirler, şimdiye değin ancak "kararsız bir belirsizlik" ile sunulmuş bulundukları ve Adam Smith'te bile bunların "ana çizgileri tanınamayacak bir durumda" olduğu için, bu irdeleme işi çok gerekli bir şeydir. O da bu nedenle beş koca sayfa, içlerinde her türlü cafcaflı sözler, sürekli yinelemeler ve hesaplı bir düzensizliğin, bay Dühring'in Quesnay'nin "temel fikirleri" üzerine ancak ve ancak yetersizlikleri konusunda herkesi uyarmaktan vazgeçmediği "en basit okul kitaplarında" bulunabileceği denli bir şey bildiği uğursuz gerçeğini saklamaya çalışacakları beş sayfa boyunca okuruna ders verir. Henüz yalnızca adı bilinen Tableau'nun, geçerken şöyle bir koklanmış olduğunu, ondan sonra örneğin "işe başlama ile sonuç arasındaki ayrım" gibi türlü-çeşitli "derin düşünceler" içine dalındığını görmek, bu girişin "en sancalı yönlerinden" biridir. Her ne denli "bu ayrım Quesnay'nin düşüncelerinde kesin bir biçim altında bulunamaz"sa da, buna karşılık bay Dühring, uzun bir giriş biçimi altındaki "işe başlama"sından, tuhaf bir biçimdeki kısa soluklu "sonuç"una, yani Tableau'nun açıklamasına geçtiği anda, bunun şimşek çaktıran bir örneğini verecektir. Öyleyse, Quesnay'nin Tableau'su üzerine bay Dühring'in söylemeyi uygun bulduğu şeyin hepsini, ama sözcüğü sözcüğüne hepsini verelim: 

İşe başlamasında bay Dühring, şöyle der: 

"Gelirin [bay Dühring az önce net üründen sözediyordu] para biçiminde bir değer olarak alınıp işlenmesi gereği, ona [Quesnay'ye] apaçık bir şey görünüyordu. ... O düşüncelerini hemen, bütün tarımsal ürünlerin ilk elin dışına çıkışları sırasındaki satış sonuçlan olarak varsaydığı para biçimindeki değerlere bağlar [!]. Birkaç milyar (yani para biçimindeki değerleri ile, tablosunun sütunlarında işte bu biçimde [!] işlem yapar. 

Böylece Quesnay'nin Tableau'da, net ürün"" ya da ""net gelir"" değerleri dahil, ""tarımsal ürünler""in ""para biçimindeki değerleri"" ile işlem yaptığını üç kez öğrenmiş bulunuyoruz. Daha ilerde şöyle okunabilir: "

Eğer Quesnay bir gerçekten doğal görme biçimi yolunu tutmuş ve yalnızca değerli madenler ile para niceliğini değil ama para biçimindeki değerleri de göz önünde tutmaktan kurtulmuş olaydı. ... Ama böylece o salt değer tutarları ile hesap yapar ve net ürünü a priori para biçiminde bir değer olarak tasarlar [!]. 

Öyleyse, dördüncü ve beşinci kez olarak: Tableau'da yalnızca para biçiminde değerler vardır! 

O [Quesnay] bunu [net ürün] harcamaları çıkartarak ve özsel olarak [işte geleneksel olmayan ama bir o denli kolay olan bir özet] toprak sahibine rant olarak düşen bu değeri düşünerek [!] elde etmiştir. 

Hâlâ bir adım bile ilerlemiş değiliz; ama şimdi ilerleyeceğiz: 

Öte yandan net ürün, şimdi de [bu şimdi de" bir inci!] doğal nesne olarak dolaşıma girer ve böylece ... kısır olarak adlandırılan sınıfın gereksinmelerini karşılamaya yarar. Burada, düşüncenin gidişini belirleyen şeyin bir durumda para biçimindeki değer, öteki durumda ise şeyin kendisi olmasından doğan karışıklık hemen [!] görülebilir." 

Bu metaların dolaşıma aynı zamanda hem "doğal nesne", hem de "para biçiminde değer" olarak girmeleri "karışıklığı"na, görünüşe bakılırsa, genel olarak her meta dolaşımı katlanır. Ama "para biçimindeki değerler" çevresinde durmadan boşuna dönüyoruz, çünkü "Quesnay, ekonomik değerin ikili bir değerlendirmesinden kaçınmak ister". 

Bay Dühring bizi bağışlasın: Aşağıda, Quesnay'nin tablosunun "çözümleme"sinde,[86*] "doğal nesneler" olarak çeşitli türdeki ürünler, yukarda, Tableau'nun kendisinde, bunların para biçimindeki değerleri yer alır. Daha sonra Quesnay, yardımcısı rahip Baudeau[87*] eliyle, hatta doğal nesneleri tabloda doğrudan doğruya onların para biçimindeki değerlerinin yanına yazdırmıştır. [88*] 

Bunca "işe başlama"dan sonra, ensonu "sonuç". Dinleyin, yiğit kişiler: 

"Bununla birlikte [Quesnay tarafından toprak sahiplerine yüklenilen role göre] tutarsızlık, rant olarak sahiplenilen net ürünün ekonomik dolaşımda ne olduğu sorulur sorulmaz, hemen ortaya çıkar. Fizyokratik fikirleri ve Tableau économique'i, yalnızca bir karışıklık ve mistisizme kadar götürülmüş bir keyfi tutum açıklar." 

Siz işin sonuna bakın. Demek ki bay Dühring, "rant olarak sahiplenilen net ürünün (Tableau'nun gösterdiği) ekonomik dolaşımda ne olduğu"nu bilmiyor. 

Tableau, ona göre, "dört köşeli daire"dir. Fizyokrasinin alfabesini anlamadığını itiraf eder. Sözü ağzında geveledikten , havanda su dövdükten, sola sağa sıçradıktan sonra, sersemletici zevzekliklere, öykülere, oyalamalara, yinelemelere ve üçkağıtçılıklara atıldıktan sonra bizi "Quesnay'nin Tableau'sunun anlamı" üzerindeki korkunç açıklamaya hazırlamaktan başka hiçbir amacı olmayan bütün bu oyundan sonra, — tüm bunların sonucu olarak bay Dühring, utanılacak şekilde bu konuda hiçbir şey bilmediğini itiraf eder. 

Bu acı gizden, Horatius'un dediği gibi, fizyokratlar ülkesinde atının terkisinde gezdirdiği bu kara kaygıdan bir kez kurtulduktan sonra, "ciddi ve ince düşünür"ümüz zurnasını neşe ile yeni baştan ağzına alır: "Quesnay'nin aslında oldukça yalın olan [!] Tableau'sunda her yöne [topu topu altı yön!] çizdiği ve net ürünün dolaşımını göstermeleri gereken çizgiler", "Sütunların bu garip bağdaşımına" matematik bir mucizenin karışıp karımdığını sormaya götürür ve Quesnay'nin dört köşeli daire ile uğraştığını hatırlatır, vb.. Bu çizgiler, bütün yalınlıklarına karşın, bay Dühring için kendi öz itirafina göre anlaşılmaz şeyler olarak kaldıklarından, onları bilinen davranışına göre, saygınlıktan düşürmek zorundadır; bundan sonra cansıkıcı Tableau'ya ölüm vuruşunu korkusuzca indirebilir: "Net ürünü bu en sakıncalı yönü altında göz önünde tutarak" vb., Tableau économique'den, orada yer alan net ürün tarafından oynanan rolden hiçbir şey anlamadığının zoraki itirafı, — işte bay Dühring'in "net ürününün en sakıncalı yönü" dediği şey, bu! Ne iç karartıcı mizah.[89*] 

Ama, Quesnay'nin Tableau'su konusunda okurlarımızın, iktisat bilgilerini "ilk el"den bay Dühring'den alan kimselerin zorunlu olarak içine düştükleri o korkunç kararsızlık içinde kalmamaları için, kısaca birkaç bilgi verelim.[90*] 

Bilinir ki fizyokratlarda toplum üç sınıfa bölünür: l° Üretken, yani tarımdaki etkinliği gerçek olan sınıf, çiftlik kiracıları ve tarım işçileri; bunlara, emekleri bir fazlalık, yani rant bıraktığı için üretken adı verilir; 2° Bu fazlalığı sahiplenen ve hizmetkarları ile birlikte toprak sahiplerini kapsayan sınıf; genel olarak paraları devlet tarafından ödenen memurlar ile birlikte prens ve ensonu, öşürü sahiplenen kurul niteliğiyle Kilise. Kısaltmak için, bundan sonra birinci sınıfı yalnızca "çiftlik kiracıları", ikinci sınıfı da "toprak sahipleri" olarak adlandıracağız; 3° Sanayici ya da kısır sınıf, — fizyokratların kanısına göre, üretken sınıf tarafından sağlanan ilkel maddelere, tastamam bu maddelerden geçim araçları biçimi altında tükettiği kadar değer eklediği için kısır. Böylece Quesnay'nin Tableau'su, bir ülkenin (gerçekte Fransa'nın) tüm yıllık ürününün bu üç sınıf arasındaki dolaşım ve yıllık yeniden-üretime hizmet etme biçmini gösterecektir. 

Tableau'nun Normandie, Picardie, Ile-de-France ve başka birkaç Fransız ilinin örnek hizmeti gördüğü ilk varsayımı, toprağın kiralanması sisteminin ve onunla birlikte Quesnay çağındaki anlamıyla büyük tarımın, genel olarak yaygınlaşmış olmasıdır. Bunun sonucu, çiftlik kiracısı tarımın gerçek yöneticisi olarak görünür, Tableau'da tüm üretken (tarım yapan) sınıfı temsil eder ve toprak sahibine para olarak bir rant öder. Çiftlik kiracılarının tümü, adı geçen illerin en iyi işlenen çiftliklerinin bir kez daha belirleyici olduklar, bir tahmin uyarınca, kendine beşte-biri, yani 2 milyarı her yıl yenilenecek işletme fonu olan 10 milyar liralık bir avans ayrıldığını görür. 

Öteki varsayımlar: l° Yalınlık nedeniyle fiyatlar değişmez ve yeniden-üretim yalın (basit) yeniden-üretim olacak; 2° Herhangi bir sınıf içinde oluşan dolaşım dıştalanacak ve yalnızca sınıftan sınıfa olan dolaşım gözönünde tutulacak; 3° İşletme yılı içinde sınıftan sınıfa olan bütün alım ve satımlar tek bir toplam olarak toplanacak. Son olarak Quesnay çağında, aşağı yukarı bütün Avrupa'da olduğu gibi Fransa'da da köylü ailesine özgü ev sanayisinin, beslenme gereksinmeleri dışında kalan gereksinmelerinin de en önemli bölümünü fazlasıyla sağladığı ve bu nedenle burada tarımın normal tamamlayıcısı olarak varsayıldığı anımsanacaktır. 

Tableau'nun hareket noktası tüm rekolte, bu nedenle en yukarda yer alan toprağın yıllık meyvelerinin brüt ürünü ya da ülkenin, yani bu durumda Fransa'nın, "toplam yeniden üretimi"dir. Bu brüt ürünün değer büyüklüğü, toprak ürünlerinin tecimen uluslardaki ortalama fiyatlarına göre tahmin edilmiştir. Bu büyüklük, o çağın olanaklı olan istatistik değerlendirmelerine göre, Fransa'da brüt tarım ürününün para olarak değerini aşağı yukarı yansıtan bir tutar olan beş milyar liraya yükselir. Quesnay'nin Tableau'sunda beş tournois lirasıyla değil de "birkaç milyar ile", bilindiği gibi beş milyar ile "işlem" yapmasının nedeni, aslında işte budur. 

Beş milyarlk bir değerdeki toplam brüt ürün, demek ki üretken sınıfın, yani en başta onu on milyarlık bir avansa karşılık düşen iki milyarlik bir işletme fonu harcayarak üreten çiftlik kiracılarının elinde bulunur. İşletme fonunun yenilenmesi, o halde tarımda doğrudan doğruya çalışan kimselerin bakımi için de zorunlu tarımsal ürünler, aşlık, hammaddeler vb., toplam rekolteden mal olarak alınır ve yeni tarımsal üretim için harcanır. Bir kez saptanmış ölçek içinde, söylemiş bulunduğumuz gibi, değişmez fiyatlar ve yalın bir yeniden üretim varsayıldığından, brüt ürün üzerinden alınan bu parçanın para olarak değeri iki milyar liraya eşittir. Öyleyse bu parça, genel dolaşıma girmez. Çünkü, daha önce belirtildiği gibi dolaşım, çeşitli sınıflar arasında değil de her sınıfın kendi sınırları içinde oluştuğu ölçüde, Tableau'dan dıştalanmıştır. 

İşletme fonunun brüt ürün yardımı ile yenilenmesinden sonra, geriye iki milyarı yiyecek maddeleri ve bir milyarı da hammaddeler biçiminde üç milyarlık bir artık kalır. Ama çiftlik kiracılarının toprak sahiplerine ödemek zorunda oldukları rant, bunun ancak üçte-ikisine, yani iki milyara değin yükselebilir. Bu iki milyarın neden tek başına "net ürün" ya da "net gelir" başlığı altında yer aldığını birazdan göreceğiz. 

Tarımın üç milyarı genel dolaşıma giren beş milyarlık bir değer tutarındaki "toplam yeniden-üretim"inden başka ulusun tüm "küçük tasarruf"unu oluşturan iki milyar tutarında bir serbest (likit) para da çiftlik kiracılarının elinde bulunur. 

Bu işin nedeni de şu: 

'nun hareket noktası toplam ürün olduğu için, bu hareket noktası, aynı zamanda bir ekonomik yılın, örneğin kendisinden sonra yeni bir ekonomik yılın başladığı 1758 yılının varış noktasını da oluşturur. Bu yeni 1759 yılı boyunca, brüt ürünün dolaşıma ayrılmış parçası, bir dizi tek tek ödemeler, alımlar ve satımlar aracıyla, öteki iki sınıf arasında bölüşülür. Bu birbiri ardına gelen değnık ve bütün bir yıl üzerine yayılan hareket —Tableau için herhalde olması gerektiği gibi—, gene de her biri bir tek kezde yılın tamamını kaplayan birkaç belirtici eylem biçiminde yoğunlaşırlar. Böylelikle 1758 yılı sonunda, çiftlik kiracıları sınıfının 1757 yılı için toprak sahiplerine rant biçimi altında ödemiş olduğu para, gene ona geri döner (Tableau, bunun nasıl olduğunu gösterecektir) ve böylece 1759'da bu iki milyar, yeniden dolaşıma sokulabilir. Ne var ki bu tutar, Quesnay'nin de belirttiği gibi, aslında ödemelerin sürekli olarak küçük parçalar biçiminde yinelendiği ülkenin (Fransa), gerçekte toplam dolaşımı bakımından gerekli olandan çok daha büyük olduğu için, çiftlik kiracılarının elinde bulunan iki milyar lira, ulus içinde dolaşan paranın toplam tutarını temsil eder. 

Rantı cebine indiren toprak sahipleri sınıfı önce, büyük bir olasılıkla bugün de olduğu gibi, ödemelerde parayı alan taraf rolünde görünür. Quesnay'nin varsayımına göre, asıl toprak sahiplerinin eline iki milyarlık rantın ancak 4/7'si geçer, 2/7'si hükümete ve 1/7'si de kilise öşürcülerine gider. Quesnay'nin zamanında Kilise, Fransa'nın en büyük toprak sahibi idi ve ayrıca geri kalan tüm toprak mülkiyetinin öşürünü de o alıyordu. 

Kısır sınıf tarafından bir yıl boyunca harcanan işletme sermayesi (yıllık avanslar), hammaddeler biçiminde, bir milyarlık bir değerden oluşur; yalnızca hammaddeler biçiminde, çünkü aletler, makineler vb., bu sınıfın kendi ürünleri arasında sayılır. Bu sınıfın sanayileri pratiğinde bu ürünlerin oynadığı birçok role gelince, bu roller Tableau'yu, yalnızca sınıfın sınırları içinde oluşan meta ve para dolaşımmdan daha çok ilgilendirmez. Kısır sınıfın, hammaddeleri sayesinde mamul metalar haline dönüştürdüğü emek ücreti, kısmen doğrudan doğruya üretken sınıftan, kısmen dolaylı olarak toprak sahipleri aracılığıyla aldığı yaşama araçları değerine eşittir. Bu sınıf, kendi içinde kapitalistler ve ücretliler olarak bölünmesine karşın, Quesnay'nin temel anlayışına göre tüm sınıf durumunda, üretken sınıf ile toprak sahiplerinin ücretli görevlisidir. Sınai üretimin tümü ve sonuç olarak rekolteyi izleyen yıl üzerine dağılan dolaşımın da tümü, aynı biçimde tek bir toplam olarak birleştirilirler. Bu nedenle Tableau'da gösterilen hareketin başlangıcında, kısır sınıfın yıllık meta üretiminin tamamen kendi elinde bulunduğu, demek ki tüm işletme fonu ya da bir milyar değerindeki hammaddelerin, yarısının bu dönüşüm sırasında tüketilen yaşama araçlarının değerini temsil ettiği iki milyar değerindeki meta biçimine dönüşmüş olduğu varsayılır. Burada bir karşıkoymada bulunulabilir: Ama kısır sınıf, kendi ev gereksinmeleri için sanayi ürünleri de tüketir; eğer ürünlerin hepsi dolaşım yoluyla öteki sınıflara geçerse, bunlar nerede yer alır? Bu konuda, bize şu yanıt verilir: Kısır sınıf, yalnızca kendi metalarının bir bölümünü tüketmekle kalmaz ama ayrıca, bunun olanaklı olduğunca çoğunu elinde tutmaya da çalışır. Öyleyse, dolaşıma giren metalarını kendi gerçek değerlerinin üzerinde bir değerle satar ve biz bu metalan üretiminin toplam değeri olarak değerlendirdiğimize göre, böyle de yapması gerekir. Ama gene de, Tableau'nun saptamalarında bu, hiçbir şeyi değiştirmez; çünkü öteki iki sınıf, yapılmış metalan ancak toplam üretimleri değerine alırlar. 

Öyleyse şimdi üç ayrı sınıfın Tableau'nun gösterdiği hareketin başlangıcındaki ekonomik konumunu biliyoruz.

Üretken sınıf, işletme sermayesinin mal olarak yenilenmesinden sonra, üç milyarlık brüt tarımsal ürün ile birlikte iki milyar parayı da elinde tutar. Toprak sahipleri sınıfı, önce yalnızca üretken sınıftan iki milyarlık bir rant hakkı ile kendini gösterir. Kısır sınıf, iki milyarlık mamul beslenme maddesine sahiptir. Bu üç sınıftan yalnızca ikisini ilgilendiren bir dolaşıma fizyokratlar arasında eksik dolaşım, üçünü de ilgilendiren bir dolaşıma ise tam dolaşım adı verilir. 

Şimdi Tableau économique'in kendisine geçelim. 

Birinci dolaşım (eksik dolaşım): Çiftlik kiracıları toprak sahiplerine, kendilerine düşen rantı, yani iki milyar parayı, karşılıksız olarak öderler. Bu milyarlardan biri ile toprak sahipleri çiftlik kiracılarından yaşama araçlan satın alırlar; böylece rantı ödemek için harcanmış paranın bir yarısı gene çiftlik kiracılarına geri döner. 

Quesnay, Analyse du Tableau Économique'inde, toprak rantının yedide-ikisini alan devlet ile yedide-birini alan kiliseden uzun boylu söz etmez, çünkü onların toplumsal rolleri herkes tarafından bilinir. Asıl toprak sahipleri ile ilgili olarak onların, içinde hizmetlerindeki bütün insanların harcamalarının da yer aldığı harcamalarının, "mülklerinin korunması ve iyileştirilmesi ve ekiminin artırılması için" kullanılan o çok küçük parça dışında, hiç değilse çok büyük bir bölümü bakımından, kısır harcamalar olduklarını söyler. Ama "doğal hukuk"a göre, onların öz görevleri, "ana-baba kalıtlarının yönetme çalışmaları ve onarım giderleri"ni[91*] üzerlerine almak, ya da sonradan açıklandığı gibi, toprak avanslarını, yani toprağı hazırlamak ve çiftlikleri, çiftlik kiracısının sermayesinin hepsini salt gerçek ekim işine ayırmasını sağlayan her türlü katkılarla donatmak için yaptıkları harcamaları yapmaktır. 

İkinci dolaşım (tam dolaşım): Henüz ellerinde bulunan ikinci milyar ile, toprak sahipleri kısır sınıftan yapılmış (mamul) maddeler ve kısır sınıf da bu biçimde eline geçen para ile çiftlik kiracılarından aynı tutarda yaşama araçları satın alırlar. 

Üçüncü dolaşım (eksik dolaşım): Bir milyar para ile, çiftlik kiracıları kısır sınıftan aynı tutarda yapılmış maddeler satın alırlar; bu metaların büyük bir bölümü tarımsal aletler ve ekim için gerekli öteki üretim araçlarından oluşur. Kısır sınıf, kendi öz-işletme sermayesinin yenilenmesi için bir milyar ile hammaddeler satın alarak aynı parayı çiftlik kiracılarına geri verir. Böylelikle, çiftlik kiracılarının rantın ödenmesi için harcadıkları iki milyar para kendilerine geri dönmüş ve hareket de tamamlanmış olur. Ve böylece büyük bilmece, ekonomik dolaşımda "rant biçimi altında sahiplenilen net ürünün ne olduğunu" bilme sorunu da çözülmüş bulunur. 

Yukarda, sürecin başında, üretken sınıfın elinde üç milyarlık bir artığa sahiptik. Bunun yalnızca iki milyarı net ürün olarak rant biçimi altında toprak sahiplerine ödenmişti. Artığın (fazlalığın) üçüncü milyarı, on milyar için, yüzde-on üzerinden, çiftlik kiracılarının toplam fon yatırımının faizini oluşturur. Onlar bu faizi —dikkat edilsin— dolaşımdan almazlar; elleri arasında mal olarak bulunur ve onu dolaşım aracıyla eşit değerde yapılmış meta biçimine dönüştürerek gerçekleştirmekten başka bir şey yapmazlar. 

Bu faiz olmadıkça, tarımın baş yürütücüsü olan çiftlik kiracısı, tarıma sermaye yatırmaz. Daha bu görüş açısından, tarımsal gelir artığının faizi temsil eden bölümünün çiftlik kiracısı tarafından sahiplenilmesi fizyokratlara göre yeniden-üretimin çiftlik kiracıları sınıfı denli zorunlu bir koşuludur ve sonuç olarak bu öğe "net ürün" ya da ulusal "net gelir" kategorisi içinde sayılamaz; çünkü bu son kategori, ulusal yeniden-üretimin dolaysız gereksinmeleri gözönünde tutulmaksızın tüketilebilmesi ile ayırdedilir. Ama Quesnay'ye göre bu bir milyarlık fon, büyük bölümü bakımından yıl içinde zorunlu duruma gelen onarımlar ve fon yatırımının kısmi yenilenmesi için kullanılır; ayrıca kazalara karşı yedek fon hizmeti görür; son olarak, olanaklı olduğu yerde, yatırım fonu ve işletme sermayesinin artırılmasına ve toprağın iyileştirilmesi ile ekimin genişletilmesine yarar. 

Bütün süreç, kuşkusuz, "oldukça yalın"dır. Dolaşıma, çiftlik kiracıları tarafından, rantın ödenmesi için iki milyarlık para ile üçte-ikisi yaşama araçları ve üçte-biri hammadde olmak üzere üç milyarlık ürün; kısır sınıf tarafından da iki milyarlık yapılmış madde sokulmuştur. İki milyarlık bir tutardaki varoluş araçları üzerinden, bunun bir yarısı toprak sahipleri ve hizmetkarları, öteki yarısı da çalışması karşılığı olarak kısır sınıf tarafından tüketilmiştir. Bir milyarlık hammadde, bu aynı sınıfın işletme sermayesini yeniler. İki milyar tutan dolaşımdaki yapılmış maddelerin bir yarısı toprak sahiplerine, öteki yarısı da çiftlik kiracılarına düşer; bu öteki yarı, çiftlik kiracıları için fon yatırımlarının ilk elde tarımsal yeniden-üretimden elde edilen faizinin değişime uğramış bir biçiminden başka bir şey değildir. Çiftlik kiracısının, rantı ödeyerek dolaşıma soktuğu paraya gelince, bu para, ürünlerinin satışı yoluyla ona geri gelir ve böylece aynı çevrim (cycle) bir sonraki yıl içinde bir daha yinelenir.[92*] 

Şimdi bay Dühring'in, "geleneksel yalın çözümleme"den öylesine yüksek "gerçekten eleştirel" betimlemesine hayran olunsun. Quesnay'nin Tableau'da yalnızca para biçimindeki değerlerle işlem yaptığını görmenin ne denli sıkıcı bir şey olduğunu gizemi bir havayla beş kez arka arkaya yineledikten sonra, ki bunun doğru olmadığı da görüldü, en sonunda "rant biçimi altında sahiplenilen (temellük) net ürünün ekonomik dolaşımda ne olduğu"nu sorar sormaz, Tableau économique'i yalnızca "mistisizme değin götürülmüş bir karışıklık ve bir keyfi tutum ile" açıklama sonucuna varır. Tableau'nun, yıllık yeniden-üretim sürecinin dolaşım aracılığıyla oluştuğu biçimiyle, zamanı için yalın olduğu denli dahice de olan açıklamasının, ekonomik dolaşımda bu net ürünün ne olduğunu çok doğru bir biçimde dile getirdiğini görmüş bulunuyoruz ve böylece "mistisizm", "karışıklık ve keyfi tutum", bir kez daha, "hepsi arasında en sakıncalı yön" ve fizyokratik irdelemelerin tek "net ürün"ü olarak yalnızca bay Dühring'in üstünde kalır. 

Bay Dühring, fizyokratların teorisi ile ne denli içli-dışlı ise, onların tarihsel etkileri ile de o denli içli-dışlı. Bize, "Turgot ile fizyokrasi, Fransa'da pratik ve teorik taçlanmasını bulmuştu" diye ders verir. Ama Mirabeau, ekonomik görüşlerinde özsel olarak fizyokratmış, iktisat alanında 1789 Kurucu Meclisinde en büyük yetke imiş, bu meclis fizyokratik tezlerden büyük bir bölümünü teoriden pratiğe geçirmişmiş ve hele toprak mülkiyeti tarafından "karşılıksız olarak" sahiplenilen net ürün üzerine ağır bir vergi koymuşmuş, bütün bunlar "bir" Dühring için hiç olmamış şeyler. 

1691-1752 dönemi üzerindeki uzun bir çizginin Hume'un bütün öncellerini silmesi gibi, bir başka çizgi de, Hume'dan Adam Smith'e kadar uzanan dönem içinde, Sir James Steuart'ı çizer. Onun, tarihsel önemi bir yana, ekonomi politik alanını sürekli olarak zenginleştirmiş bulunan tüm büyük yapıtından,[93*] bay Dühring'in "girişim"inde tek hece bile yok. Buna karşılık, onun Adam Smith çağının "bir profesör"ü olduğunu söyleyerek, Steuart'a özel sözlüğünde yer alan en ağır sövgüyü, savurur. Ne yazık ki, bu lekeleme katıksız bir uydurmadır. Gerçekte Steuart, sözde Steuart'ların fesat hareketine katılmış olması yüzünden Büyük Britanya'dan kovulmuş, anakara üzerindeki uzun eğleşme ve yolculuklarından çeşitli ülkelerin ekonomik durumu ile içli-dışlı olmak için yararlanan büyük bir İskoçyalı toprak sahibi idi.[94*] 

Sözün kısası, Eleştirel Tarih'e göre bütün geçmiş iktisatçılar, yalnızca ya bay Dühring'in daha derin ve daha "kesin" temellerine "başlangıç bilgileri" vermek, ya da ona, kendi değimsizlikleriyle, bir açmalık sağlamak değerine sahiptirler. Bununla birlikte iktisatta bile, yalnızca "daha derin temeller"in "ilk bilgiler"ini değil, ama bu temellerin, doğa felsefesinde buyurulduğu gibi, kendilerinden başlayarak "geliştirilmiş" olmayıp, gerçekteri "bileştirilmiş" bulunduğu ilkeleri oluşturan birkaç kahraman var; örneğin, bir Ferrier ve başkalarının "biraz ince" merkantilist öğretilerini, Alman fabrikatörler yararına, "daha güçlü" bir söz ebeliğiyle şişiren o "görülmemiş derecede ünlü" List; sonra, "Ricardo'nun sistemi bir düzensizlik sistemidir. ... Sınıflar arasında düşmanlık yaratma sonucuna varır. ... Yapıtı, toprakların paylaşılması, savaş ve yakma aracıyla erkliğe can atan demagogun elkitabıdır" tümcelerinde bilgisinin içten özünü oraya koyan Carey.[95*] 

Ensonu, ağız tatlandırmak için, London City'nin karışık kafası MacLeod.[96*] 

Sonuç olarak, bugün ve yakın gelecekte, ekonomi politik tarihini irdelemek isteyen kimseler, bay Dühring'e özgü "parlak üsluplu tarih yazma biçimi"ne güvenmektense, "sulandırılmış şeyler","en basit okul kitapları"nın "yuvarlak" ve " sulu yavan yemekleri" ile içli-dışlı olmakla daha güvenilir güvencelerle kuşatılmakta devam edeceklerdir. 


*

Peki, ensonunda bay Dühring tarafından "kendi malı olarak yaratılmış" ekonomi politik sistemi üzerindeki çözümlememizden ne çıkar? Yalnızca bütün bu büyük sözler ve daha da büyük vaatlerle, tıpkı Felsefede olduğu gibi aldatılmış bulunduğumuz gergeği. Değer teorisi, "ekonomik sistemlerin sağlamlığının bu denek taşı", bay Dühring'in değerden birbirinden büsbütün farklı ve birbiriyle açık çelişki durumunda beş ayrı şey anladığı; öyleyse, en hafif deyimiyle, ne istediğini kendisinin de bilmediği sonucuna vardı. O denli tantanayla ilân edilen "tüm iktisadın doğal yasaları"nın, herkes tarafından bilinen ve hatta her zaman o denli de doğru anlaşılmamış en kötü cinsten yavanlıklar oldukları görüldü. Ekonomik olaylar üzerine "özel olarak yaratılmış sistem"in bize vermeye yetenekli olduğu tek açıklama, bunların "zor" sonuçları olduklarıdır, — binlerce yıldan beri her ulustaki hamkafanın başına gelen her sıkıntıdan kurtulmasına yarayan ve bize bu konuda yeni hiçbir şey öğretmeyen formül. Bu zoru, kökeni ve sonuçlan içinde irdeleyecek yerde bay Dühring, bütün ekonomik olayların açıklanmasının son ve kesin nedeni olarak, büyük bir gönül borcu içinde, yalın "zor" sözcüğü ile avunmamızı telkin eder. Emeğin kapitalist sömürüsü üzerine başka açıklamalar vermek zorunda kalınca, önce bunu genel olarak haraç ve pahalanmaya dayanan bir şey olarak gösterir, böylece Proudhon'un "zorla-alma"sını (Prélèvement) tamamen kendine maleder ve daha sonra bu sömürüyü, özelde marksist artı-emek, artı-ürün ve artı-değer teorisi yardımı ile açıklar. Böylece, her ikisini de bir solukta kopya ederek, tamamen çelişik iki anlayış türünü başarılı bir biçimde uzlaştırma becerisini gösterir. Ve nasıl Felsefede, sulandırarak durmadan sömürdüğü Hegel'e sövmek için yeterince sövgü bulamıyorduysa, Eleştirel Tarih'te de tıpkı öyle, Marks'ın sınırsız kötülenmesi, ancak ve ancak Dersler'de sermaye ve emek üzerine biraz ussal olarak bulunabilecek her şeyin, Marks'in sulandırılmış bir çalıntısından başka bir şey olmadığını gizlemeye yarar. "Büyük toprak sahibi"ni, Dersler'de, toprağın gerçekte tüm tarihin çıkış noktası olan aşiret ve köy toplulukları tarafından kolektif mülkiyeti üzerine tek sözcük bilmeksizin, uygar halklar tarihinin kökenine koyan bilgisizlik, günümüzde aşağı yukan us almaz bir şey olan bu bilgisizlik, Eleştirel Tarih'te kendi kendine, izlenmeyecek birkaç örneğini vermiş bulunduğumuz "tarihsel çevrenin evrensel genişliği" madalyasını veren bilgisizlik tarafından hemen hemen geride bırakılır. Kısacası: önce büyük bir kendisini överek "işe başlama"sı, şarlatanca gürültü patırtılar, birbirinden baskın vaatler; sonra da... sıfıra eşit "sonuç". 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.