3 Ocak 2014 Cuma

ÜÇÜNCÜ KISIM - İKİNCİ BÖLÜM - TEORİK BİLGİLER

Materyalist tarih anlayışı, üretimin ve üretimden sonra, üretilen ürünlerin değişiminin, her toplumsal rejimin temelini oluşturduğu; tarihte görülen her toplumda, ürünlerin bölüşümünün, ve ürünlerin bölüşümü ile birlikte, sınıflar ya da zümreler biçimindeki toplumsal eklemlenmenin üretilen şeye, bunun üretiliş biçimine ve üretilen şeylerin değişim tarzına göre düzenlendiği tezinden hareket eder. Sonuç olarak, bütün toplumsal değişikliklerin ve bütün siyasal altüst oluşların son nedenlerini insanların kafasında, ölümsüz doğruluk ve ölümsüz adalet üzerindeki artan kavrayışlarından değil, üretim ve değişim biçiminin değişikliklerinde aramak gerekir; onları, ilgili dönemin felsefesinde değil, iktisadında aramak gerekir. Eğer varolan toplumsal kurumların usa-aykırı ve adaletsiz oldukları, usun budalalık, ve iyiliğin kötülük durumuna geldiği sonucuna varılırsa, bu, üretim yöntemleri ve değişim biçimlerinde, daha eski iktisadi koşullara uyarlanmış toplumsal rejimin artık bağdaşamadığı gizli dönüşümler olduğunun bir göstergesinden başka bir şey değildir. Bu, aynı zamanda, farkına varılan düzgüsüzlükleri ortadan kaldırma araçlarının da —azçok gelişmiş bir durumda—, zorunlu olarak değişmiş üretim ilişkileri içinde bulundukları anlamına gelir. Öyleyse, insanın bu araçları kafasında uydurması değil, ama beyni yardımıyla, gözönünde bulunan maddi üretim olguları içinde bulması gerekir. 
Buna göre modern sosyalizmin konusu nedir? 

Varolan toplumsal rejim —genel olarak kabul edildiği üzere—, bugün egemen olan sınıf tarafından, burjuvazi tarafından kurulmuştur. Burjuvaziye özgü, Marks'tan bu yana kapitalist üretim biçimi olarak adlandırılan üretim biçimi, feodal rejimin karşılıklı kişisel bağlılıkları ile olduğu gibi, yer ve zümre ayrıcalıkları ile de bağdaşmaz bir şeydi. Burjuvazi, feodal rejimi paramparça etti, ve onun yıkıntıları üzerine, serbest rekabetin, gitme-gelme özgürlüğünün, meta sahiplerinin hukuksal eşitliğinin ve öbür burjuva parlaklıklarının imparatorluğu olan burjuva toplum düzenini kurdu. Kapitalist üretim biçimi artık özgürce gelişebilirdi. Burjuvazinin yönetimi altında yetkinleştirilen üretici güçler, buhar ve yeni maşinizm, eski manifaktürü, büyük sanayi durumuna dönüştürdükten sonra, o zamana kadar görülmemiş bir hızlılık ve bir genişlikte gelişti. Ama tıpkı, zamanında manifaktür ve onun etkisi altında gelişmiş bulunan zanaatçılığın, loncaların feodal köstekleri ile çatışmaya girmiş oldukları gibi, büyük sanayi de, bir kez tam olarak geliştikten sonra, kapitalist üretim biçiminin onu içine sardığı engeller ile çatışmaya girer. Yeni üretici güçler kullanımlarının burjuva biçimini aşmış bulunurlar; ve üretken güçler ile üretim biçimi arasındaki bu çatışma, örneğin ilk günah ile tanrısal adalet arasındaki çatışma gibi, insanların kafasında doğmuş bir çatışma değildir: olgular içinde, nesnel olarak bizim dışımızda, hatta kendisine neden olan insanların istenç ve eylemlerinden bile bağımsız biçimde varolan bir çatışmadır. Modern sosyalizm, bu gerçek çatışmanın düşüncedeki yansısından, herşeyden önce, bu çatışmadan acı çeken sınıfın beyinlerinde, fikirler biçimi altında yansımasından başka bir şey değildir. 

Peki, bu çatışma neye ? 

Kapitalist üretimden önce yani ortaçağda, her yerde emekçilerin kendi üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetine dayanan küçük üretim görülüyordu: Küçük özgür köylü ya da toprak kölelerinin tarımı, kentlerin zanaatçılığı. Çalışma araçları, —toprak, tarım aletleri, atelye, zanaatçı avadanlığı,— bireyin, yalnızca bireysel kullanım için hesaplanmış çalışma araçları idi; yani zorunlu olarak küçük, ufacık, sınırlı idiler. Ama işte bu nedenle de, normal olarak üreticiye ait bulunuyorlardı. Bu dağınık ve daracık üretim araçlarını bir araya toplayip genişletmek, onları bugünkü üretimin güçlü kaldıraçları durumuna getirmek — kapitalist üretim biçiminin ve onun dayanağı olan sınıfın, burjuvazinin tarihsel rolü işte tam da bu oldu. Kapital'in dördüncü kısmında Marks, 15. yüzyıldan başlayarak yalın elbirliği, manüfaktür ve büyük sanayiden oluşan üç aşamada, burjuvazinin bu işi nasıl başardığını ayrıntılı bir biçimde betimlemiştir. Ama Marks'ın gene aynı yerde tanıtladığı gibi burjuvazi, bu sınırlı üretim araçlarını, bireysel üretim araçlarını ancak bir insan topluluğu tarafından kullanılabilecek toplumsal üretim araçları durumuna dönüştürmeksizin, güçlü üretici güçler durumuna dönüştüremezdi. Çıkrık, dokumacı eltezgahı, demirci çekici yerine iplik bükme makinesi, mekanik dokuma tezgahı, buharlı çekiç; bireysel atelye yerine yüzlerce ve binlerce insanın elbirliğini egemenlik altında bulunduran fabrika geçti. Ve tıpkı üretim araçları gibi üretim, bir dizi bireysel eylem durumundan bir dizi toplumsal eylem durumuna ve ürünler de bireysel ürünler durumundan toplumsal ürünler durumuna dönüştü. Artık fabrikadan çıkan iplik, dokuma, madeni eşya, bitmeden önce sıra ile zorunlu olarak ellerinden geçtikleri birçok işçinin ortaklaşa ürünü idiler. İşçiler arasında: "bunu yapan benim, bu benim ürünümdür" diyebilecek bir tek kişi yoktu. 

Ama, toplum içinde doğal işbölümünün temel üretim biçimi olduğu yerde, bu işbölümü ürünlere, bu ürünlerin karşılıklı değişimi yani alım ve satımı bireysel üreticilerin birçok gereksinmelerini karşılayabilecek bir duruma getiren meta niteliğini kazandırır. Ve ortaçağdaki durum da buydu. Ömeğin köylü, tarlaların ürününü zanaaçıya satıyor ve karşılık olarak ondan zanaatçılık ürünlerini alıyordu. Demek ki yeni üretim biçimi işte bu bireysel üreticiler, meta üreticileri toplumu içine sızdı. Tüm toplumda egemen olan bu yöntemsiz, doğal işbölümünün orta yerine, bireysel fabrikada örgütlendiği biçimiyle, yöntemli işbölümünün girdiği görüldü; bireysel üretimin yanında, toplumsal üretim ortaya çıktı. Her ikisinin de ürünleri aynı pazarda, öyleyse hiç olmazsa aşağı yukarı eşit fiyatlar üzerinden satılıyordu. Ama yöntemli örgütlenme, doğal işbölümünden daha güçlü idi; toplumsal olarak çalışan fabrikalar, tek tek çalışan küçük üreticilerden çok daha ucuza üretiyorlardı. Bireysel üretim, bir alandan sonra bir başkasında yenik düştü, toplumsal üretim tüm eski üretim biçimini devrime götürdü. Ama toplumsal üretime özgü bu devrimci nitelik o denli az anlaşıldı ki toplumsal üretim, tersine, meta üretimini artırma ve kolaylaştırma aracı olarak benimsendi. Toplumsal üretim, meta üretimi ve meta değişiminin tecimsel sermaye, zanaatçılık, ücretli emek gibi daha önce varolan bazı kaldıraçlarına doğrudan doğruya bağlanarak doğdu. Meta üretiminin yeni bir biçimi olarak ortaya çıktığı için, meta üretiminin sahiplenme biçimleri onun için de yürürlükte kaldı. 

Ortaçağda gelişmiş bulunduğu biçimiyle meta üretiminde, emek ürününün kimin malı olacağı sorunu ortaya bile çıkamazdı. Genel kural olarak bireysel üretici, kendi öz çalışma araçları ve kişisel çalışması ya da ailesinin çalışması yardımıyla, onu kendi malı olan ve çoğu kez kendi başına ürettiği hammaddeler ile üretmişti. Ürünün önce onun tarafından sahiplenilmesinin hiçbir gereği yoktu, kendiliğinden onun malı idi. Yani ürünlerin mülkiyeti, kişisel emeğe dayanıyordu. Hatta başkasının yardımından yararlanıldığı yerde bile, bu yardım genel kural olarak önemsiz kalıyor ve ücretten çok, çoğu kez bir başka karşılık alıyordu: Lonca çırak ve kalfası, beslenme ve ücretten çok, ustalığa hazırlanmak için çalışıyordu. Üretim araçlarının büyük atelyeler ve manüfaktürlerde toplanmaları, gerçekten toplumsal üretim araçları durumuna dönüşmeleri, işte o sırada başgösterdi. Ama toplumsal üretim araçları ve toplumsal ürünler, sanki şimdi de bireysel üretim araçları ve bireysel ürünler olarak kalmışlar gibi işlem gördüler. Eğer şimdiye değin çalışma araçlarının sahibi, ürünü genel kural olarak kendi öz ürünü olduğu ve başkasının yardımcı çalışması ayrıklama durumunda bulunduğu için sahipleniyorduysa, şimdi de ürün kendi ürünü değil ama tamamen başkasının emek ürünü olduğu halde, onu kendine maletmeye devam etti. Böylece, bundan böyle toplumsal olarak yaratılan ürünler, üretim araçlarını gerçekten kullanan ve ürünleri gerçekten üreten kimseler tarafından değil ama kapitalist tarafından sahiplenildiler. Üretim araçları ve üretim, özsel olarak toplumsal duruma geldi; ama bireylerin, herkesin kendi öz ürününe sahip olduğu ve pazara taşıdığı özel üretimini öngerektiren bir sahiplenme biçimine bağlı tutuldular. Üretim biçimi onun önkoşulunu ortadan kaldırdığı halde, bu sahiplenme biçimine bağımlı kalındı. [16*] Yeni üretim biçimine kapitalist niteliğini veren bu çelişkide, daha o zamandan günümüzün büyük çatışması tohum durumunda yatar. Yeni üretim biçimi, bütün önemli üretim kesimlerinde ve ekonomik bakımdan önemli bütün ülkelerde egemen bir duruma geldiği ve bunun sonucu bireysel üretimi önemsiz kalıntılar durumuna indirgeyecek denli yerinden ettiği ölçüde, toplumsal üretim ile kapitalist sahiplenme arasındaki uyuşmazlığın da o ölçüde kabaca ortaya çıktığı görülüyordu. 

Söylemiş olduğumuz gibi ilk kapitalistler, ücretli emek biçimini daha önceden hazır olarak buldular. Ama onu ayrıksın ikincil uğraşım, yardım kaynağı, geçici durum olarak buldular. Zaman zaman ücret karşılığı çalışmaya giden kırsal emekçinin, kendi malı olarak sahibi bulunduğu ve onu kıt kanaat geçindiren birkaç dönümlük bir toprağı vardı. Lonca kuralları bugünün kalfasının, yarının ustası olmasını gözetiyordu. Ama üretim araçları toplumsal araçlar durumuna dönüştükten ve kapitalistler elinde toplandıktan sonra, her şey değişti. Küçük bireysel üreticinin üretim aracı da, ürünü de, gitgide değerlerini yitirdiler; ona bir ücret karşılığı gidip bir kapitalist yanında çalışmaktan başka yapacak bir şey kalmadı. Vaktiyle ayrıklama ve yardımcı kaynak olan ücretli emek, tüm üretimin kuralı ve temel biçimi durumuna geldi; eskiden ikincil bir uğraşım iken, şimdi emekçinin tek etkinliği oldu. Zaman zaman ücretli, ömürboyu ücretli durumuna dönüştü. Ömürboyu ücretliler yığını üstelik, feodal rejimin zamandaş yıkılışı, feodal beylerin bileliklerinin (maiyetlerinin) dağılışı, köylülerin topraklarından kovuluşu vb. sonucu, aşırı derecede arttı. Bir yanda kapitalistler elinde toplanmış üretim araçları ile öte yanda emek-güçlerinden başka bir şeye sahip olmama durumuna indirgenmiş üreticiler arasındaki ayrılma, tamamlanmıştı. Toplumsal üretim ile kapitalist sahiplenme arasındaki çelişki, kendini proletarya-burjuvazi karşıtlığı olarak gösterir. 

Kapitalist üretim biçiminin bir meta üreticileri toplumuna, ürünlerinin değişimi toplumsal bağlantılarının aracı olan bir bireysel üreticiler toplumuna sızmış bulunduğunu görmüştük. Ama meta üretimine dayanan her toplumun, üreticilerin o toplumda kendi öz toplumsal ilişkileri üzerindeki egemenliklerini yitirmiş olmaları gibi bir özelliği vardır. Herkes kendi hesabına, rasgele elde edilmiş üretim araçları ile ve bireysel değişim gereksinmesi için üretir. Pazara kendi malından ne kadar geleceğini, hatta o maldan ne kadar gerekeceğini kimse bilmez; kendi bireysel ürününün pazarda gerçek bir gereksinmeyle karşılaşıp karşılaşmayacağını, giderlerini kurtarıp kurtarmayacağını, hatta malını satıp satmayacağını kimse bilmez. Toplumsal üretim anarşisinin egemenliğidir bu. Ama bütün öteki üretim biçimleri gibi meta üretiminin de özgün, içkin, kendinden ayrılmaz yasaları vardır ve bu yasalar, anarşiye karşın ona, onun tarafından, zorla kabul ettirilirler. Bu yasalar kendilerini, toplumsal bağın varlığını sürdüren tek biçimi olan değişimde gösterir ve bireysel üreticiler karşısında rekabetin zorlayıcı yasaları olarak etkili olurlar. Yani bu yasalar başIangıçta, bu üreticiler tarafından bilinmeyen yasalardır ve önce onların, bu yasaları uzun bir deney aracıyla öğrenmeleri gerekir. Öyleyse bu yasalar kendilerini, üreticiler olmaksızın ve üreticilere karşı, onların üretim biçimlerinin körükörüne işleyen doğal yasaları olarak kabul ettirirler. Ürün, üreticilere egemen olur. 

Ortaçağ toplumunda, özellikle ilk yüzyıllarda üretim, özsel olarak kişisel tüketime yöneltilmişti. Başlıca görev olarak, yalnızca üreticinin ve ailesinin gereksinmelerini karşılıyordu. Kırda olduğu gibi kişisel bağımlılık ilişkilerinin varolduğu yerlerde, feodal beyin gereksinmelerini karşılamaya da katkıda bulunuyordu. Demek ki o toplumda hiçbir değişim (mübadele) olmuyor ve bunun sonucu ürünler de meta niteliği kazanmıyordu. Köylü ailesi, yiyecek maddesi olsun, alet ve giysi olsun, gereksinme duyduğu hemen her şeyi kendi üretiyordu. Ancak kendi öz gereksinmeleri ve feodal beye borçlu bulunulan mala ilişkin yükümlülükler ötesinde bir artık üretecek denli ileri gittiği zamandir ki meta da üretiyordu; toplumsal dolaşıma sokulan, satışa çıkarılan bu artık, meta durumuna geldi. Kent zanaatçıları, gerçi daha başlangıçta değişim için üretme zorunda kaldılar. Ama onlar da, kendi öz gereksinmelerinin en büyük bölümünü kendi çalışmaları ile karşılıyorlardı; bahçeleri ve küçük tarlaları vardı; sürü hayvanlarını, kendilerine ayrıca inşaat kerestesi ve yakacak odunu da sağlayan kamusal ormana gönderiyorlardı; kadınlar keten, yün, vb. eğiriyorlardi. Değişim ereğiyle üretim, meta üretimi, ancak ilk adımlarını atıyordu. Sınırlı değişim, sınırlı pazar, kararlı üretim biçimi, dışa karşı yerel kapalılık, içerde yerel,ortaklaşma: kırda Mark (tarımsal ortaklık), kentte lonca, işte bunun sonucuydu. 

Ama meta üretiminin yayılması ve hele kapitalist üretim biçiminin ortaya çıkması ile birlikte, o zamana değin uyuklayan meta üretimi yasaları da daha açık ve daha güçlü bir biçimde eyleme geçti. Eski çerçeveler gevşedi, eski kapalılık engelleri parçalandı, üreticiler gitgide bağımsız ve tek başına çalışan meta üreticileri durumuna dönüştü. Toplumsal üretimde anarşi doğdu ve gitgide doruğa götürüldü. Ama kapitalist üretim biçiminin toplumsal üretimde bu anarşiyi kendisi aracıyla artırdığı başlıca alet, gene de anarşinin tam karşıtı idi: üretimin, tek başına alınmiş her üretim kurumundaki toplumsal üretim olarak, artan örgütlenmesi. Kapitalist üretim biçimi, bir zamanların o dingin kararlılığına işte bu aletle son verdi. Bir sanayi koluna girdiği her yerde, kendi yanında daha eski hiçbir işletme yöntemini yaşatmadı. Zanaatçılığı egemenliğine aldığı her yerde, eski zanaatçılar sınıfını yıktı. Çalışma alanı bir savaş alanı durumuna geldi. Büyük coğrafi bulgular ve onları izleyen kolonizasyon girişimleri, çıkakları (mahreçleri) çoğalttı ve zanaatçılığın manüfaktür durumuna dönüşümünü hızlandırdı. Savaşım, yalnızca yerel bireysel üreticiler arasında patlamadı; yerel savaşımlar ulusal savaşımlar yani 17. ve 18. yüzyılların tecimsel savaşları durumuna gelecek derecede büyüdüler. Sonunda büyük sanayi ve dünya pazarının kuruluşu, savaşımı evrenselleştirdi ve aynı zamanda ona görülmemiş bir zorluluk kazandırdı. Tek tek kapitalistler arasında olduğu gibi sanayiler ve ülkeler arasında da, az ya da çok elverişli olduklarına göre, var ya da yok olmayı kararlaştıran şey, doğal ya da yapay üretim koşullarıdır. Yenik, gözünün yaşına bakılmadan elenir. Bu, bireyin, doğadan topluma on kat taşkınlıkla aktarılmış darvinci yaşama savaşımıdır. Hayvanın doğadaki durumu, insan gelişmesinin en yüksek aşaması olarak görünür. Toplumsal üretim ile kapitalist sahiplenme arasındaki çelişki, kendini üretimin bireysel fabrika içindeki örgütlenmesi ile tüm toplum içindeki üretim anarşisi arasındaki karşıtlık olarak yeniden üretir. 

Bu üretim biçimi, Fourier'nin onda daha önce keşfettiği o "kısır döngü"yü içinden çıkamamaksızın izleyerek, işte kökeninden kapitalist üretim biçimine içkin çelişkinin bu iki ortaya çıkış biçimi içinde devinir. Bununla birlikte bu döngünün yavaş yavaş daraldığı ve hareketin daha çok, gezegenlerin sarmal eğrisi gibi sonuna, merkezle çarpışmaya girerek erişecek bir sarmal eğri oluşturduğu da Fourier'nin kendi zamanında henüz göremediği bir şeydir. İnsanların büyük çoğunluğunu gitgide proleterler durumuna dönüştüren şey, üretimdeki toplumsal anarşinin itici gücü ve sonunda üretimdeki anarşiye bir son verecek olanlar da proleter yığınlardır. Büyük sanayideki makinelerin sonsuz yetkinleşme anıklığını tek başına alınmiş her sanayici kapitalist için, onu yıkım tehdidi altinda kendi makineli üretimini gitgide daha da yetkinleştirmeye zorlayarak, buyurucu bir yasa durumuna dönüştüren şey, üretimdeki toplumsal anarşinin itici gücüdür. Ama makineleri yetkinleştirmek, insan emeğini gereksiz kılmak anlamına gelir. Eğer makinelerin kullanılması ve çoğalması, milyonlarca el işçisinin az sayıda bir makine işçisi tarafından işinden edilmesi anlamına gelirse, makineli üretimin iyileştirilmesi de gitgide artan sayıda makineli işçinin işinden edilmesi ve son çözümlemede, sermayenin ortalama çalıştırma gereksinmesini aşan bir sayıda çalışmaya hazır ücretliler, daha 1845'te kullandığım adlandırmaya göre, [17*] tam bir yedek sanayi ordusu üretimi anlamina gelir — sanayinin yüksek basınçla çalıştığı dönemlerde kullanılabilen, bu dönemleri zorunlu olarak izleyen çöküş (krach) ile sokağa atılan ordu; işçi sınıfının sermayeye karşı varoluş savaşımında her zaman ayaklarında sürüklediği pranga; ücreti, kapitalist gereksinmeye uygun düşen düşük düzeyde tutan düzenleyici. Böylece makineli üretim, Marks gibi söylemek gerekirse, sermayenin işçi sınıfına karşı en güçlü silahı durumuna gelir; böylece çalışma aracı, işçinin elinden yaşama aracını durmadan çekip alır; böylece işçinin öz ürünü, işçiyi köleleştiren bir alet haline dönüşür. Böylece çalışma araçları tasarrufu, aynı zamanda emek-gücünün en hoyrat savurganlığı, çalışma görevinin normal koşulları üzerinden bir hırsızlık durumuna gelir; böylece emek-zamanını kısaltmanın en güçlü aracı olan makineli üretim, işçinin ve ailesinin tüm yaşam süresini sermayeyi değerlendirmek için kullanılacak emek-zamanına dönüştürmenin en sağlam aracı durumuna döner; böylece bir bölüm insanın aşırı çalışma bitkinliği (surmenage), bir başka bölüm insanın işsizliğine neden olur ve bütün dünyada yeni tüketici avına çıkan büyük sanayi, kendi evinde yığınların tüketimini bir açlık tabanı ile sınırlandırır ve bu yoldan kendi öz iç pazarının kuyusunu kazar. 

Göreli artı-nüfusu ya da yedek sanayi ordusunu, birikimin büyüklüğü ve hızı ile her zaman dengeli durumda tutan yasa, işçiyi sermayeye, Volcanus'un Prometheus'u kayalara mıhlamasından daha sağlam olarak perçinler. Sermaye birikimine karşılık düşen bir sefalet birikimi yaratır. Bu yüzden bir kutupta servet birikimi, öteki kutupta yani kendi emeğinin ürününü sermaye şeklinde üreten sınıfın tarafında sefaletin, yorgunluk ve bezginliğin, köleliğin, cahilliğin, zalimliğin, ussal yozlaşmanın birikimi ile aynı anda olur. (Marks, Kapital, s. 671.) [18*] 

Kapitalist üretim biçiminden ürünlerin bir başka bölüşümünü beklemeye gelince bu, bir bataryanın elektrotlarından, bataryaya bağlı oldukları halde, suyu ayrıştırmamalarını ve pozitif kutupta oksijeni, negatif kutupta da hidrojeni açığa çıkarmamalarını istemek gibi bir şey olur. 

Modern makineli üretimin en ileri dereceye götürülmüş yetkinleşme anıklığının, toplumdaki üretim anarşisi etkisiyle, tek başına alınmiş sanayici kapitalist için, onun makineli üretimini durmadan iyileştirmeye, üretim gücünü durmadan artırmaya zorlayarak, nasıl buyurucu, bir yasa durumuna dönüştüğünü gördük. Üretim alanını büyütme yalın edimsel olanaği da, onun için bir o denli buyurucu bir başka yasa durumuna dönüşür. Gazların genişleme gücünün, yanında gerçek bir çocuk oyunu kaldığı büyük sanayinin aşırı genişleme gücü, şimdi kendini bize, tüm karşı-basınca boş veren nitel ve nicel bir genişleme gereksinmesi olarak gösterir. Karşı-basınç tüketim, çıkak, büyük sanayi ürünleri için pazarlar tarafından oluşturulur. Ama pazarların gerek genişliğine, gerek derinliğine yayılma olanağı, ilkin etkisi çok daha az etkili olan bambaşka yasalar tarafından yönetilir. Pazarların genişIemesi, üretimin genişlemesi ile birlikte gidemez. Çarpışma kaçınılmaz olur ve bu çarpışma, kapitalist üretim biçiminin kendini parçalamadığı sürece bir çözüm yaratamayacağı için, devirli duruma gelir. Kapitalist üretim yeni bir "kısır döngü" doğurur. 

Gerçekten, ilk genel bunalımın patlak verdiği tarih olan 1825 yılından bu yana, sanayi ve ticaret dünyasının tümü, uygar halklar ve onların az ya da çok barbar uyduları topluluğunun üretim ve değişimi, her on yıl dolaylarında bir kez şirazesinden çıkar. Ticaret durur, pazarlar tıkanmıştır, ürünler sürümsüz olduklan ölçüde yığılıp kalır, peşin para görünmez olur, kredi ortadan çekilir, fabrikalar kapanır, emekçi yığınlar fazla geçim gereci üretmiş olmaktan ötürü geçim gereçlerinden yoksun kalırlar, batkılar batkıları, zoraki satışIar zoraki satışları kovalar. Tıkanıklık yıllarca sürer; üretiei güçler ve ürünler, birikmiş meta yığınları, sonunda değerlerinin az ya da çok altında bir fiyat üzerinden sürülene, üretim ve değişim yavaş yavaş canlanana değin, yığın halinde israf ve imha edilirler. Yavaş yavaş gidiş hızlanır, tırısa döner, sınai tırıs dörtnal olur ve bu dörtnal da sonunda, en tehlikeli atlamalardan sonra kendini yeni baştan... çöküntü çukurunda bulmak üzere, bir sanayi, ticaret, kredi ve spekülasyon steeple chase'inde [19*] doludizgine değin yükselir. [20*] Ve hep aynı yineleme. İşte, 1825'ten bu yana beş kezden az yaşamadığımız ve şu anda (1877) altıncı kez olarak yaşadığımız durum. Ve bu bunalımların niteliği öylesine belirgindir ki Fourier, bunlardan birincisini aşırı bolluk bunalımı olarak nitelendirerek, hepsinin üzerine parmak basmıştır. 

Bu bunalımlarda, toplumsal üretim ile kapitalist sahiplenme arasındaki çelişkinin tam bir patlamaya vardığı görülüyor. Meta dolaşımı bir anda durmuştur; dolaşım aracı, para, dolaşıma engel olur; bütün meta üretimi ve dolaşımı yasaları altüst duruma gelir. Ekonomik çatışma, doruğuna ulaşır. Üretim biçimi, değişim biçimine karşı başkaldırır, üretim biçimi için çok büyük bir duruma gelmiş bulunan üretici güçler, üretim biçimine karşı başkaldırırlar. 

Üretimin fabrika içindeki toplumsal örgütlenmesinin, bu örgütlenme yanında ve üstünde varlığını sürdüren toplumdaki üretim anarşisi ile bağdaşmaz duruma gelecek derecede gelişmesi olgusu, bunalımlar sırasında birçok büyük kapitalist ile daha da çok küçük kapitalistin yıkımı pahasına gerçekleşen sermayelerin güçlü yoğunlaşması aracıyla, kapitalistler için de elle tutulabilir bir duruma gelir. Kapitalist üretim biçimi mekanizmasinin tümü, kendi yarattığı üretici güçlerin baskısı altında işlemez olur. Üretim biçimi, artık bütün bu üretim araçları yığınını sermaye durumuna dönüştüremez; bu araçlar işsiz kalır ve bu nedenle yedek sanayi ordusu da işsiz kalacaktır. Üretim araçları, geçim araçları, çalışmaya hazır işçiler, tüm üretim ve genel zenginlik öğeleri, gereğinden çok durumdadır. Ama "bolluk, kıtlık ve sefaletin kaynağı durumuna gelir" [21*] (Fourier), çünkü üretim ve geçim araçlarının sermaye durumuna dönüşümünü engelleyen şey, bu bolluğun ta kendisidir. Çünkü, kapitalist toplumda üretim araçları, daha önce sermaye durumuna, insan emek-gücünün sömürü aracı durumuna girmedikçe, etkinliğe geçemezler. Üretim ve geçim araçları için sermaye niteliğini kazanma zorunluluğu, bu araçlar ile işçiler arasında korkunç bir hayalet gibi dikilir. Üretimin maddesel ve kişisel kaldıraçlarının birbirine bağlanmasını yalnızca bir zorunluluk engeller; üretim araçlarını işlemekten, işçileri çalışmak ve yaşamaktan, yalnızca bu zorunluluk alıkoyar. Demek ki bir yandan kapitalist üretim biçimi, bu üretici güçleri yönetmeye devam etmekteki yeteneksizliğini anlamış bulunmaktadır. Öte yandan bu üretici güçlerin kendileri de, artan bir güç ile çelişkinin ortadan kaldırılmasına, sermaye niteliklerinden kurtulmalarına, toplumsal üretici güçler alma niteliklerinin gerçek tanınmasına götürmektedirler. 

İşte güçlü bir gelişme içinde bulunan üretici güçlerin sermaye olma niteliklerine karşı bu güçlü tepkileri, toplumsal niteliklerini kabul etmekte içinde bulunulan bu büyüyen zorunluluktur ki kapitalistler sınıfının kendisini, onlara gitgide, hiç değilse kapitalist ilişki içinde olanaklı olduğu ölçüde, toplumsal üretici güçler olarak davranmaya zorlar. Sanayinin canlanma dönemi, büyük üretim araçları yığınını, kredinin sınırsız şişkinliği ile olduğu denli, çöküşün kendisi ve büyük kapitalist kurumların yıkılışı ile de toplumsallaşmanın, o çeşitli hisse senetli şirket türlerinde karşımıza çıkan biçimine götürür. Bu üretim ve ulaştırma araçlarından çoğu, daha ilk anda, demiryolları gibi öylesine büyüktürler ki bütün öteki kapitalist işletme biçimlerini dıştalarlar. Ama gelişmenin belli bir derecesinde, bu biçim artık yetmez; bir tek ve aynı sanayi kolunun büyük ulusal üreticileri, üretimin düzenlenmesi ereğine sahip bir birlik olan "tröst" biçiminde birleşirler; üretilecek toplam niceliği belirler, bunu aralarında dağıtır ve böylece önceden saptanmış satış fiyatını zorla elde ederler. Ama bu tröstler işlerin kötü gitmeye başlamasının ilk döneminde dağıldıklarından, bununla daha da yoğun bir toplumsallaşmaya götürürler: Tüm sanayi kolu, tek bir büyük hisse senetli şirket durumuna dönüşür, iç rekabet yerini bu tek şirketin tekeline bırakır; 48 büyük fabrikanın hepsinin birleşmesinden sonra, şimdi 120 milyon marklık bir sermaye ile tek elden yönetilen bir tek şirketin elinde bulunan İngiliz alkali üretiminde, daha 1890'da bu iş böyle olmuştur. 

Tröstlerde serbest rekabet, tekel durumuna dönüşür, kapitalist toplumun plansız üretimi, yaklayan sosyalist toplumun planlı üretimi karşısında teslim bayrağını çeker. İlk anda, kuşkusuz kapitalistler yararına. Ama burada sömürü öyle elle tutulur bir duruma gelir ki yıkılması gerekir. Tröstler tarafından yönetilen bir üretime, bütünün küçük bir kupon biriktiricileri tarafından bu derece utanmazcasına sömürülmesine katlanacak bir halk yoktur. 

Ne olursa olsun, tröstlerle ya da tröstlersiz, sonunda kapitalist toplumun resmi temsilcisinin, devletin, üretimin yönetimini eline alması gerekir. [22*] Devlet mülkiyeti durumuna dönüşüm zorunluluğu, kendini önce posta, telgraf, demiryolları gibi büyük ulaştırma örgenliklerinde gösterir. 

Eğer bunalımlar, burjuvazinin modern üretici güçleri yönetmedeki yeteneksizliğini ortaya çıkarmış bulunuyorsa, büyük üretim ve ulaştırma örgenliklerinin hisse senetli şirketler ve devlet mülkleri durumuna dönüşümü de bu erek için burjuvaziden ne denli kolay vazgeçilebilineceğini gösterir. Kapitalistin tüm toplumsal işlevleri şimdi ücretli görevliler tarafından sağlanır. Artık kapitalistin gelirleri cebe indirmek, kuponları kesmek ve çeşitli kapitalistlerin karşılıklı olarak birbirlerinin sermayelerini kaptığı borsada oynamak etkinliği dışında, hiçbir toplumsal etkinliği yoktur. İşe işçilerin ayağını kaydırmakla başlamış bulunan kapitalist üretim biçimi, şimdi kapitalistlerin ayağını kaydırır ve tıpkı işçiler gibi onları da daha şimdiden yedek sanayi ordusu içine değilse bile, gereksiz nüfus içine atar. 

Ama ne hisse senetli şirketler durumuna dönüşüm, ne de devlet mülkiyeti durumuna dönüşüm, üretici güçlerin sermaye niteliğini ortadan kaldırır. Hisse senetli şirketler bakımından bu durum açıktır. Ve modern devlet de, burjuva toplumunun, kapitalist üretim biçiminin genel dış koşullarını, işçilerden olduğu kadar tek tek kapitalistlerden de gelen saldırılara karşı korumak için kurduğu örgütten başka bir şey değildir. Modern devlet, biçimi ne olursa olsun, esas olarak kapitalist bir makinedir: kapitalistlerin devleti, düşüncedeki kolektif kapitalist. Üretici güçleri ne kadar çok kendi mülkiyetine geçirirse, o kadar çok gerçek kolektif kapitalist durumuna gelir, yurttaşları o kadar çok sömürür. Kapitalist ilişki ortadan kaldırılmamış, tersine doruğuna götürülmüştür. Ama bu doruğa vardıktan sonra, tersine döner. Üretici güçler üzerindeki devlet mülkiyeti, çatışmanın çözümü değildir, ama biçimsel çareyi, çözümü yakalama biçimini içinde saklar. 

Bu çözüm, ancak, modern üretici güçlerin toplumsal özlüğünün gerçekten kabul edilmesine, bunun sonucu üretim, temellük ve değişim biçiminin, üretim araçlarının toplumsal niteliği ile uyum durumuna getirilmesine dayanabilir. Ve bu da, ancak, toplum kendi yönetiminden başka her yöntem için çok büyük bir duruma gelmiş bulunan üretici güçlere açıkça ve içtenlikle elkoyduğu zaman olabilir. Böylelikle, üreticiler, üretim araçları ve ürünlerin bugün üreticilere karşı dönen, üretim ve değişim biçimini devirli olarak parçalayan, ve zor ve yıkım içinde, kendini ancak körükörüne etkide bulunan bir doğa yasası gibi kabul ettiren toplumsal niteliğini, tam bir bilinçle üste çıkarırlar; bunun sonucu, karışıklık ve devirli çöküş nedeni olan bu toplumsal nitelik, böyle olmaktan çıkarak, üretimin tüm kaldıraçlarından en güçlüsü durumuna dönüşür. 

Toplumsal olarak etkide bulunan güçler, tıpkı doğa güçleri gibi etkide bulunurlar: onları tanımadığımız ve hesaba katmadığımız sürece, kör, zorlu, yıkıcı güçler olarak. Ama bir kez onları tanıdıktan, etkinlik, yön, ve etkilerini bir kez kavradıktan sonra, onları gitgide kendi irademize bağlamak, ve onlar sayesinde ereklerimize erişmek sadece bize bağlıdır. Ve bu, bugünkü çok büyük üretici güçler konusunda, özellikle böyledir. Biz, bu güçlerin, özlük (mahiyet) ve niteliklerini anlamak istememekte direndiğimiz sürece —ve kapitalist üretim biçimi ve onun savunucuları, işte bu anlayışa karşı çıkarlar—-, bu güçler, ayrıntılı bir biçimde açıklamış bulunduğumuz gibi, bize karşı, tüm etkilerini gösterir, bizi egemenlikleri altına alırlar. Ama özlükleri içinde bir kez kavrandıktan sonra, birleşmiş üreticilerin elinde, şeytan ruhlu efendiler durumundan uysal hizmetkârlar durumuna dönüşebilirler. Bu, fırtına şimşeğindeki elektriğin yıkıcı gücü ile telgraf ve elektrik arkının evcilleştirilmiş elektriği arasında varolan farklılıktır, yangın ile insan hizmetinde kullanılan ateş arasındaki farklılıktır. Bugünkü üretici güçleri, aynı biçimde, sonunda onların özlüğünü tanıdıktan sonra kullanınca, üretimdeki toplumsal anarşi yerine, üretimin, topluluğun olduğu gibi her bireyin de gereksinmelerine göre toplumsal olarak planlanmış bir düzenlenmesinin geçtiği görülür; böylece, ürünün önce üreticiyi, sonra temellükçüyü egemenliği altına aldığı kapitalist temellük biçimi yerine, ürünlerin, modern üretim araçlarının özlüğüne dayanan temellük biçimi geçer: bir yandan üretimi sürdürme ve geliştirme aracı olarak dolaysız toplumsal temellük, öte yandan yaşama ve zevk alma aracı olarak dolaysız bireysel sahiplenme. 

Kapitalist üretim biçimi, nüfusun büyük kısmını gitgide proleter durumuna düşürürken, yok olma tehdidi altında, bu devrimi gerçekleştirme zorunda bulunan gücü yaratır. Toplumsallaşmış büyük üretim araçlarının gitgide devlet mülkiyeti durumuna dönüşümüne götürerek, bu devrimi gerçekleştirmek için izlenecek yolu kendi gösterir. Proletarya, devlet iktidarını ele geçirir ve üretim araçlarını önce devlet mülkiyeti durumuna dönüştürür. Ama, bunu yapmakla, proletarya olarak kendi kendini ortadan kaldırır, bütün sınıf farklılıkları ile sınıf karşıtlıklarını, ve aynı biçimde, devlet olarak devleti de ortadan kaldırır. Sınıf karşıtlıkları içinde evrimlenen daha önceki toplumun devlete, yani, her durumda, sömürücü sınıfın kendi dış koşullarını sürdürmek, öyleyse özellikle sömürülen sınıfı varolan üretim biçimi (kölelik, toprak köleliği, ücretlilik) tarafından verilmiş baskı koşulları içinde tutmak için kurduğu bir örgüte gereksinmesi vardı. Devlet, tüm toplumun resmi temsilcisi, onun gözle görülür bir kurul biçimindeki bireşimi idi, ama bu, tüm toplumu, zamanı için, kendi başını temsil eden sınıfın devleti olduğu ölçüde böyle idi: İlkçağda, köle sahibi yurttaşların; ortaçağda, feodal soyluluğun; çağımızda, burjuvazinin devleti. Sonunda gerçekten tüm toplumun temsilcisi durumuna geldiği zaman, kendi kendini gereksiz kılar. Baskı altında tutulacak hiç bir toplumsal sınıf kalmayınca; sınıf egemenliği ve üretimdeki güncel anarşi üzerine kurulu bireysel yaşama savaşımı ile birlikte, bunlardan doğan çatışma ve aşırılıklar da ortadan kalkınca, artık baskı altında tutulacak hiç bir şey yok demektir ve özel bir baskı iktidarı, bir devlet, zorunlu olmaktan çıkar. Devletin gerçekten tüm toplumun temsilcisi olarak görüldüğü ilk eylem -üretim araçlarına toplum adına elkonması-, aynı zamanda onun devlete özgü son eylemidir de. Devlet iktidarının toplumsal ilişkilere müdahalesi, bir alandan sonra bir başkasında gereksiz duruma gelir ve sonra kendiliğinden uykuya dalar. Kişilerin hükümeti (gouvernement), yerini, şeylerin idaresi (administration) ve üretim işlemlerinin yönetimine (direktion) bırakır. Devlet "ilga" edilemez, söner. "Özgür halk devleti" [23*] üzerindeki kof tümcenin, ajitasyon aracı olarak geçici doğruluğu bakımından olduğu kadar, bilimsel fikir olarak kesin yetersizliği bakımından da değerlendirilmesini işte bu sağlar, - bunun gibi, anarşist denilen kimselerin, devletin bugünden yarına ortadan kaldırılması (ilga edilmesi) yolundaki istemlerinin değerlendirilmesini de. 

Kapitalist üretim biçiminin tarihsel olarak ortaya çıkışından bu yana, tüm üretim araçlarına toplum tarafından elkonulması, gelecek ülküsü olarak, belli-belirsiz bir biçimde, birçok bireyin olduğu kadar, birçok tarikatın (secte) gözlerinde de, sık sık tüttü. Ama bu, ancak gerçekleşmesinin maddi koşulları bir kez verildikten sonra olanaklı olabilir, ancak bundan sonra tarihsel bir zorunluluk durumuna gelebilirdi. Bütün öbür toplumsal ilerlemeler gibi, bu ilerleme de, sınıfların varlığının, adalet, eşitlik, vb. ile çatıştığı gerçeğinin kavranması ile, salt bu sınıfların ortadan kaldırılması istenci ile değil, ama bazı yeni iktisadi koşullar ile uygulanabilir bir duruma gelir. Toplumun sömüren bir sınıfı ile sömürülen bir sınıf, egemen bir sınıf ile ezilen bir sınıf biçimindeki bölünüşü, üretimin geçmişteki güçsüz gelişmesinin zorunlu bir sonucu idi. Toplam toplumsal emek, ancak herkesin kıtı kıtına yaşaması için zorunlu olanı çok az aşan bir verim sağladığı sürece, yani emek, toplum üyelerinin büyük çoğunluğunun bütün ya da hemen hemen bütün zamanını gerektirdiği sürece, toplum, zorunlu olarak, sınıflara bölünür. Salt emek angaryasına adanmış bu büyük çoğunluk yanında, toplumun: emeğin yönetimi, siyasal işler, adalet, bilim, güzel sanatlar vb. ortak işlerini üzerine alan, doğrudan doğruya üretken emekten kurtulmuş bir sınıf oluşur. Öyleyse, sınıflar biçiminde bölünmenin temelinde işbölümü yasası yatar. Ama bunun böyle olması, sınıflar biçimindeki bu bölünmenin zor ve hırsızlık, kurnazlık ve hile aracıyla gerçekleşmesini de, ve egemen sınıfın, bir kez yerini yer ettikten sonra, çalışan sınıf zararına egemenliğini sağlamlaştırmak ve toplumsal yönetimi yığınların sömürüsü haline dönüştürmekten geri kalmamasını da engellemez. 

Ama, eğer buna göre, sınıflara bölünmenin belli bir tarihsel meşruiyeti varsa, o bu meşruiyete, ancak belli bir zaman için, ancak belli toplumsal koşullar içinde sahiptir. Sınıflar biçiminde bölünme, üretimin yetersizliğine dayanıyordu; modern üretici güçlerin tam bir gelişmesi ile silinip süpürülecektir. Ve gerçekten, toplumsal sınıfların ortadan kaldırılması, sadece şu ya da bu belirli egemen sınıfın değil, ama genel olarak bir sınıfın varlığının, öyleyse sınıflar ayrılığının ta kendisinin bir anachronisme, bir çağdışılık durumuna geldiği tarihsel bir gelişme derecesini öngerektirir. Yani üretimin gelişmesinde, üretim araçları ve ürünlerin, ve bunun sonucu, siyasal egemenlik, kültür tekeli ve entellektüel yönetimin özel bir toplumsal sınıf tarafından temellükünün, sadece bir gereksizlik durumuna değil, ama iktisadi, siyasal ve entellektüel açıdan, bir gelişme engeli durumuna da geldiği bir yükseklik derecesini öngerektirir: şimdi bu noktaya ulaşılmıştır. Eğer burjuvazinin siyasal ve entellektüel iflâsı artık kendisi için bile öyle sır olmaktan çıkmışsa, iktisadi iflâsı, her on yılda bir düzenli olarak yinelenir. Her toplumda, toplum, kullanılmaz durumda bulunan kendi öz üretici güçleri ile kendi öz ürünlerinin yükü altında boğulur, ve şu saçma çelişki karşısında çaresiz kalır: üreticilerin tüketecek hiç bir şeyleri yoktur, çünkü tüketiciler eksiktir. Üretim araçlarının genişleme gücü, kapitalist üretim biçiminin kendisine vurduğu zincirleri parçalar. Onun bu zincirlerden kurtuluşu, üretici güçlerin, durmadan daha hızlı bir düzenle artan kesintisiz bir gelişmesi, ve bunun sonucu, üretimin kendisinin pratik olarak sınırsız bir artışı için gerekli tek koşuldur. Hepsi bu kadar değil. Üretim araçlarının toplumsal temellükü, sadece üretim üzerinde şimdi varolan yapay yasağı değil, ama üretici güçlerin ve ürünlerin, bugün üretimin kaçınılmaz sonuçları olan ve bunalımlarda son kertesine ulaşan israf ve yıkımını da ortadan kıldırır. Ayrıca, bugün egemen olan sınıfların ve onların siyasal temsilcilerinin lüksü tarafından gerçekleştirilen budalaca savurganlığı ortadan kıldırarak, bir üretim araçları ve ürünlerin yığınını topluluk yararına özgür bırakır. Toplumsal üretim araçlarıyla, toplumun bütün üyelerine sadece maddi bakımdan adamakıllı yeterli ve gün günden zenginleşen bir yaşam değil, ama onlara fizik ve entellektüel yeteneklerinin tam bir özgür gelişim ve kullanımını da güvence altına alan bir yaşam sağlama olanağı, bugün ilk kez olarak var, ama var. [24*] 

Üretim araçlarına, toplum tarafından elkonulması ile, meta üretimi, ve bunun sonucu, ürünün üretici üzerindeki egemenliği ortadan kalkar. Toplumsal üretim içindeki anarşi yerine, bilinçli, planlı örgüt geçer. Bireysel yaşama savaşımı son bulur. Böylece, ilk kez olarak, insan, belli bir alanda, hayvanlar âleminden kesinlikle ayrılır, hayvansal yaşama koşullarından, gerçekten insanca yaşama koşullarına geçer. İnsanı çevreleyen, şimdiye kadar insanı egemenliği altında tutan yaşama koşulları alanı, şimdi, kendi öz toplum yaşamlarının efendileri oldukları için ve kendi öz toplum yaşamlarının efendileri niteliği ile, ilk kez olarak, doğanın gerçek ve bilinçli efendileri durumuna gelen insanların egemenliği ve denetimi altına geçer. Kendi öz toplumsal pratiklerinin, şimdiye değin, karşılarında doğal, yabancı ve egemenlik altına alıcı yasaları olarak dikilen yasaları, bundan böyle insanlar tarafından tam bir bilinçle uygulanan ve bu yoldan egemenlik altına alınmış yasalardır. İnsanlara özgü bir şey olan, ve şimdiye kadar karşılarında doğa ve tarih tarafından ihsan edilmiş bir şey olarak dikilen toplum durumunda yaşama, şimdi onların gerçek ve özgür eylemleri durumuna gelir. Şimdiye değin tarihsel egemenlik altında tutan yabancı, nesnel güçler, insanların denetimi altına girer. İnsanlar, işte ancak bu andan başlayarak kendi tarihlerini tam bir bilinçle kendileri yapacak; onlar tarafından harekete getirilen toplumsal nedenler, ağır basan bir biçimde ve durmadan artan bir ölçüde, işte ancak bu andan başlayarak onlar tarafından istenen sonuçları vereceklerdir. İnsanlığın, zorunluluk dünyasından özgürlük dünyasına sıçrayışıdır bu. 

Sonuca bağlamak için, ayrıntılı açıklamamızın gidişini kısaca özetleyelim: 

I. Ortaçağ Toplumu. — Küçük bireysel üretim. Bireysel kullanıma uyarlanmış, bundan ötürü ilkel bir ağırlıkta, bayağı, az etkili üretim araçları. Ya üreticinin, ya da feodal beyinin doğrudan tüketimi için üretim. Sadece bu tüketim üzerinden bir üretim fazlasına rastlandığı yerde, bu fazla (artı) satışa sunulur ve değişime girer: sadece doğuş durumunda meta üretimi ama bu üretim daha şimdiden toplumsal üretimdeki anarşiyi tohum durumunda içerir. 

II. Kapitalist Devrim. — Sanayiin, önce yalın elbirliği ve manüfaktür aracıyla, dönüşümü. O zamana değin dağınık bir durumda bulunan üretim araçlarının büyük atölyelerde toplanması; bunun sonucu bireyin üretim araçlarının toplumsal araçlar durumuna dönüşümü —genellikle değişim biçimine dokunmayan dönüşüm. Eski temellük biçimleri yürürlükte kalır. Kapitalist ortaya çıkar: üretim araçlarının sahibi olma niteliğiyle, ürünleri de temellük eder ve onları meta durumuna getirir. Üretim, toplumsal bir iş haline gelmiştir; değişim ve onunla birlikte temellük, bireysel eylemler, tekil insanın eylemleri olarak kalırlar: toplumsal ürün, bireysel kapitalist tarafından temellük edilir. Bugünkü toplumun içinde devindiği tüm çelişkilerin kendisinden fışkırdığı ve büyük sanayiin açıkça ortaya çıkardığı temel çelişki. 

A.— Üreticinin üretim araçlarından ayrılması. Işçinin ömürboyu ücretliliği mahküm edilmesi. Proletarya burjuvazi karşıtlığı. 

B. — Meta üretimin yöneten yasaların gitgide daha açık bir biçimde kendini göstermesi ve artan etkinliği. Dizginsiz rekabet savaşımı. Her fabrikadaki toplumsal örgüt ile üretimin bütünündeki toplumsal anarşi çelişkisi. 

C. — Bir yanda, maşinizmin, rekabet tarafın dan her fabrikacı için buyurucu bir yasa durumuna getirilen ve işçilerin durmadan büyüyen bir elenmesinin yerine geçen yetkinleşmesi: Yedek sanayi ordusu. Öte yanda, üretimin sınırsız gelişmesi, gene her fabrikacı için buyurucu rekabet yasası. Her iki yanda da, üretici güçlerin görülmemiş gelişmesi, arzın talebi aşması, aşırı-üretim, pazarların tıkanması, her on yılda bir bunalımlar, kısır döngü : şurada, üretim araçları ve ürün-burada, işsiz ve yaşama araçlarından yoksun işçi çokluğu; ama üretim ve toplumsal gönencin bu iki çarkı birbirine geçemez, çünkü kapitalist üretim biçimi, üretici güçleri etkili olmaktan, ürünleri de, daha önce sermaye durumuna dönüşmüş bulunmadıkça —ki bunu onların bolluğu engeller—, dolaşımdan alıkoyar. Çelişki, saçmalık olarak yeğinleşmiştir: üretim biçimi, değişim biçimine karşı başkaldırır. Burjuvazi, kendi öz toplumsal üretici güçlerini daha çok yönetmedeki yetersizliğini görmüştür. 

D. — Üretici güçlerin, kendini kapitalistlere de kabul ettiren toplumsal niteliğinin kısmi tanınması. Büyük üretim ve ulaştırma örgenliklerinin, önce hisse senetli şirketler, sonra tröstler, en sonra da devlet tarafından temellükü. Burjuvazi artık gereksiz bir sınıf olarak görünür; onun tüm toplumsal görevleri, ücretli görevliler tarafından yerine getirilir. 

III. Proleter Devrim. — Çelişkilerin çözümü: proletarya, kamu iktidarını ele geçirir, ve bu iktidar gereğince, burjuvazinin elinden kaçan toplumsal üretim araçlarını, kamu mülkiyeti durumuna dönüştürür. Bu eylem aracıyla, proletarya, üretim araçlarını daha önceki sermaye niteliklerinden kurtarır, ve onların toplumsal niteliklerine, kendilerini kabul ettirme yolunda tam bir özgürlük verir. Önceden belirlenmiş bir plana göre toplumsal bir üretim, bundan böyle olanaklıdır. Üretimin gelişmesi, çeşitli toplumsal sınıfların bundan böyle varlığını bir çağdışılık (anachronisme) durumuna getirir. Toplumsal üretimdeki anarşi ortadan kalktığı ölçüde, devletin siyasal yetkisi (autorite) uykuya dalar. Ensonu, toplumdaki kendi öz yaşama biçimlerinin efendisi olan insanlar, böylece, doğanın da kendilerinin de özgür efendisi durumuna gelirler. 

Bu, dünyayı kurtarma işinin üstesinden gelmek: işte modern proletaryanın tarihsel görevi. Bu işin tarihsel koşullarını, ve bu yoldan içyüzünü derinliğine irdelemek, ve böylece bugün ezilen sınıf olan bu işi görmekle görevli sınıfa, kendi öz işinin koşulları ve içyüzü üzerine bilinç vermek: İşte proleter hareketin teorik ifadesi olan bilimsel sosyalizmin görevi. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.